10 HAMİLELİĞİN 1’İ RİSKLİ!
Manşet Haber 22.05.2019 01:05:03 0

10 HAMİLELİĞİN 1’İ RİSKLİ!

10 HAMİLELİĞİN 1’İ RİSKLİ!

Hamilelik ve doğum hayatın en özel dönemlerinden biri. Anne ve baba adaylarının en büyük arzusu, hem sağlıklı bir hamilelik hem de sağlıklı bir doğum gerçekleştirebilmek. Günümüzde, 10 hamileliğin biri riskli, bu nedenle hamilelikte takibin ve gerekli testlerin yapılması hayati önem taşıyor. Acıbadem Kadıköy Hastanesi tarafından organize edilen Kadınlar Kulübü Söyleşileri’nin bu ayki konusu “1000 Kaplan Gücünde Anneler” oldu. Katılımcılara riskli gebelik süreçleri konusunda bilgi verilen söyleşide Acıbadem Kadıköy Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum / Perinatoloji Uzmanı Prof. Dr. Melih Atahan Güven, sağlıklı bir hamilelik ve doğum için tüyolar verirken ciddi riskler atlatan anne Neslihan Kır Unan, kendi hamilelik sürecini anlattı.

Sağlıklı hamilelik tüyoları

Prof. Dr. Melih Atahan Güven, hamileliğin bir hastalık değil, belki de annelerin hayatlarında dinlenebileceği tek dönem olduğunu, çocuk doğduktan sonra bir koşturmacanın içinde olunacağını belirtti ve tüm hastalarına bu dönemin keyfini ve tadını çıkarmalarını önerdiğini anlattı. Hamilelikte, pıhtılaşmanın artmasından dolayı hareket etmenin çok önemli olduğunu, anne adaylarının daha önce yaptıkları spor ve işlerine devam etmelerinin önemini vurguladı. Hamilelikte beslenmenin, sağlıklı beslenme prensipleriyle aynı olduğunu belirten Prof. Dr. Güven, porsiyonları abartmadan, küçük porsiyonlarla, karbonhidrat ağırlıklı beslenmeden organik beslenmeye ve koruyucu ve katkı maddesi olan paketli gıdalardan uzaklaşmaya çalışılmasını, fast-food besinler ve tatlı yenilmemesini önerdi.

Hamilelik tüm bedeni değiştiriyor

Hamileliğin tüm bedeni değiştiren bir süreç olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Güven’in anne adaylarına şu bilgileri verdi: “Hamilelikte öncelikle tüm organların iyi çalışması gerekir. Çünkü hamilelikle beraber beden değişiyor, örneğin hamilelik öncesi bedende 5 litre kan varken, hamilelikle bu oran 7,5 litreye çıkıyor. Hamilelik öncesi kalp rahatsızlığı, tansiyon problemi, ritim bozukluğu var mı diye bakılmalı. Böbrek fonksiyonları, idrar, smear testi, toksoplazma gibi rahatsızlıkların geçirilip geçirilmediği veya hastanın özel bir şikayeti varsa, ona yönelik testleri yaparak kontroller sağlanmalı. Elbette yumurta rezervleri ve rahim de önemli. Bu nedenle bebek sahibi olmak isteyen kişilere, bir jinekologa gidip tüm süreci baştan konuşup ilerlemelerini tavsiye ederim. Hamile kalmadan önce bedeninizin bu yolculuğa hazır olup olmadığı sorusunu sormalısınız.”

Düşükle sonuçlanan hamilelikler

Prof. Dr. Güven, düşüklerin yüzde 80’inin bebek kalp atışı oluşmadan durduğunu, aslında bunun bir şekilde bedenin de bir otokontrolü olarak görülebileceğini söyledi. Kalp atışının görülmesinden sonra düşük oranının yüzde 5’e indiğine dikkat çeken Prof. Dr. Güven, bu konuda kendisine çok soru geldiğini ve düşük önleyici bir ilaç bulunmadığını özellikle vurguladı.

Normal doğum için mental hazırlık şart

Prof. Dr. Güven, normal doğum için en büyük sırrın, anne adayının normal doğumu istemesi ve hamileliğin başından itibaren mental olarak hazırlanması gerektiğini söyledi: “34.-35. haftalardan önce bu süreci düşünmeleri ve kendilerini hazırlamaları gerekli. Çünkü normal – vajinal- doğumda, anne adayının kendini hazırlaması gerekir. Doğum 12-15 saat kadar sürebiliyor, anne adayının destek alması gerekebilir, bu nedenle de mental hazırlık çok önemli.”

Kalbim bir bebeği yaşatacak kadar kan pompalamıyordu

Etkinlikte bir kız çocuğu annesi Neslihan Kır Unan da kendi hamilelik sürecini ve yaşadığı sıkıntıları nasıl aştığını anlattı: “İlk hamileliğim düşükle sonuçlandı, daha kalp atışı görülmeden 5,5 haftalıkken bir düşük yaşadım. Bu düşükle beraber şans eseri bir pıhtılaşma sorunu yaşadığımı öğrendim; bu durum hamile olduğumda benim ve bebeğim için ilerleyen gebelik haftalarında problem yaratabilirdi. Bu duruma çok üzüldüm tabii… İkinci hamileliğimi de bir anda çok büyük bir kanama ile öğrendim ve soluğu doktorumda aldım. Hocam bana uzun bir süre dinlenmemi önerdi aktif kanamam nedeniyle. Sonra o mucizevi an geldi; hamileliğimin 10 haftasından bir kızım olacağını öğrendim. Nasıl sevindim anlatamam! 10.-20. Hafta arası çok rahattım ama 20. haftadan sonra hamileliğimin en zor dönemini yaşadım. Rahim ağzımda kısalma başladı, bu da bir erken doğum belirtisiydi. Bu nedenle, o günden 35. haftaya kadar yani 15 hafta çok aktif olmadan dinlenerek geçirdim. Bu arada, 30. gebelik haftasında, bir anda çok ciddi bir kaşıntıyla uyandım, her yerim yanıyordu. Gebelik kolestazı olduğumu öğrendim ki bu, annenin zehirlenmesi ve bebek ölümüne kadar gidebilen bir durum demekti. İlaç tedavisine başladım; birkaç günde bir ultrason ile takip ettiler. 35 hafta 5 günlükken, ağrılarım başladı ve kızım dünyaya gelmeye karar verdi ve bir prematüre olarak dünyaya geldi. Çok şükür şimdi, sağlıklı bir bebek.”

Perinatoloji uzmanına neden gidilmeli?

Perinatolojinin aslında hamileliğin sağlıkla başlayıp sağlıkla devam etmesi için çok önemli olduğunu belirten Prof. Dr. Güven “Yaklaşık 10 hamileliğin birinde su azalması, gebelik şekeri ve tansiyonu, erken doğum tehdidi gibi sorunlar yaşanabilir. Hamileliği baştan takip ederek anne-baba adaylarının mutlu sona ulaşmasını sağlamak istiyoruz. Hastalarıma hep şunu söylüyorum, hamileliğinizi bir seyahat gibi düşünün, bir yolculuğa çıkıyorsunuz, yolda pek çok şey yaşayabilirsiniz, yoldaki aksiliklere karşı perinatoloji uzmanınız sizin yanınızda olacak, endişelenmeyin. Doğru adrese geldiniz, sizi varış noktasına sağlıklı bir şekilde ulaştıracağım derim. Tüm hastalarımda da bunun için çabalıyorum.” dedi

 

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°