ADANA’DA 63 KİŞİYE ÖNCE HAPİS, SONRA PARA CEZASI
Manşet Haber 23.11.2019 16:37:12 0

ADANA’DA 63 KİŞİYE ÖNCE HAPİS, SONRA PARA CEZASI

ADANA’DA 63 KİŞİYE ÖNCE HAPİS, SONRA PARA CEZASI

Ankara Güvenpark’ta 2016’da yaşanan bombalı saldırı hakkında Adana'da basın açıklaması yapmak isterken polisin orantısız güç kullanmasına ve saldırısına maruz kalan aralarında eski ve yeni Adana Baro Başkanları sendika üyesi, siyasi parti yöneticisi ve sivil toplum kuruluşu temsilcisinin sanık olarak yargılandığı davada 63 kişi hakkında mahkeme 5’er ay hapis cezası verdi, bu cezayı 3’er bin lira para cezasına çevirdi.

Adana 11. Asliye Ceza Mahkemesinin 2017/52 Esas sayılı dosyasında, toplam 63 sanığın tamamı hakkında “2911 sayılı Gösteri ve Yürüyüş Kanuna muhalefet” suçlamasıyla hapis cezası verildi.

21.Kasım.2019 tarihli karar duruşmasında 63 kişiye 5’er ay hapis cezası verildi, hapis cezası 3’er bin lira para cezasına çevrildi. Üç kişi hakkında hükmün geri bıraktırılması kararı verildi, bir kişi ise yaşamını kaybettiği için davadan düştü.

Dava açılan 63 kişi arasında EMEP İl Başkanı Sevil Aracı, GYK Üyesi Halil İmrek, önceki dönem Baro Başkanı Av. Mengücek Gazi Çıtırık, Baro Başkanı Veli Küçük, MMO Adana Şube Başkanı Hasan Emir Kavi, Eğitim Sen Merkez Yöneticisi Ahmet Karagöz de bulunuyor.
Mahkemenin kararına basın açıklamasıyla sert tepki gösteren Adana Barosu Başkanı Av. Veli Küçük, şu görğşlere yer verdi:

“13 Mart 2016 tarihinde Ankara’da gerçekleşen canlı bomba saldırısını ve katliamı kınamak üzere Adana’da KESK, DİSK, TMMOB, TTB, Adana Barosu gibi kurumların çağrısı ile 15 Mart günü, Büyükşehir Belediyesi önünden Atatürk Parkına bir yürüyüş ve basın açıklaması yapılmak istenmişti. Ancak kolluk güçleri tarafından yürüyüş yapılmasına izin verilmemiş, hatta yürüyüş yapmak isteyen kitleye gaz ve coplarla müdahale edilmiş, pek çok kişi de yaralanmıştı.

Yaşanan bu orantısız ve sert polis müdahalesinin, kolluk terörünün ve hukuksuz saldırının ardından, bir de aralarında milletvekili, sendika, meslek örgütü, siyasi parti başkan ve yöneticilerinin, avukatların da olduğu toplam 63 kişi hakkında Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet suçlaması ile dava açılmıştı.

Bu karar çağdaş ve demokratik bir toplumda olması gereken düşünce ve ifade özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü başta olmak üzere pek çok hakkın ihlali niteliğindedir.

Anayasa’nın 34. maddesi, herkesin, önceden izin almadan, şiddet içermeyen ve barışçıl amaçlarla yapılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olduğunu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 11. maddesi de, herkesin barışçıl olarak toplanma hakkının olduğunu düzenlemiştir.

Hem ulusal mevzuat hem de Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, devleti, bireylerin, barışçıl metotlarla şiddete başvurmaksızın toplanma hakkını kullanabilmelerini sağlamak ve bu amaca yönelik gerekli önlemleri almakla yükümlü kılmaktadır.

Demokratik, hukuk devleti olmanın en temel koşullarından birisi de ifade özgürlüğünün ve toplanma ve gösteri yapabilme hakkının kullanılabilmesidir. Bu hakkın kullanımında bizzat kolluk güçleri tarafından sert müdahale ve gözaltı işlemi yapılması, dünya halklar ailesine onurlu bir yer edinmeye çalışan ülkemize yakışmamaktadır.
Çünkü, şiddet içermeyen barışçıl basın açıklaması ve yürüyüşe müdahale hak ihlalidir ve suçtur.

Hak ve çıkarlarımız için, hukuk, barış, adalet ve demokrasi için basın açıklaması yapmak suç değildir. Yalnızca yerel mahkemeler tarafından değil, uluslararası hukukun da defalarca bu tarz eylem ve gösterilerle ilgili aleyhte verdiği kararlara rağmen bugün verilen karar tamamen siyasi bir karardır.

Bu dava ile sanık olarak orada bulunan kişiler değil, düşünce ve ifade özgürlüğü, toplanma ve gösteri yapma özgürlüğü yargılanmış, cezalandırılmıştır. Bu hukuksuz kararın istinaf incelemesinde Adana Bölge Adliye Mahkemesinde düzeltileceğine ve adaletin tecelli edeceğine inanıyoruz.

Tüm bu baskı ve sindirme politikaları ile demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesi geriletilmek istenmektedir. AKP ve tek adam rejimi, korku imparatorluğu yaratarak, kendi yurttaşını sindirerek iktidarını koruyabilmek adına toplumsal gerilimi tırmandırmaktan ve hukuku ayaklar altına almaktan çekinmemektedir.

Bizler barışı, insan haklarını, demokrasiyi ve özgürlükleri kazanmak ve kullanmak adına bu baskılara ve hukuksuzluklara boyun eğmeyeceğimizi bir kez daha ilan ediyor ve tüm bu hukuksuzluk saldırılara karşı dimdik ayakta duracağımızı bir kez daha haykırıyoruz. Kamuoyuna saygıyla sunarım”

Olayda,13 Mart 2016 Pazar günü akşam saatlerinde Ankara’da Güvenpark’ta gerçekleştirilen saldırıda çok sayıda yurttaş yaşamını yitirmişti. Adana Emek ve Demokrasi Güçleri katliamlara ve sivil ölümlere tepki göstermek için 15 Mart akşamı yürüyüş ve basın açıklaması yapmak istedi. Büyükşehir Belediyesi önünde toplanan kitlenin önü polis tarafından kesildi. Polis, aralarında önceki dönem Baro Başkanı Mengücek Gazi Çıtırık ve dönemin CHP Adana Milletvekili İbrahim Özdiş’in de olduğu kitleye biber gazı ile müdahale etmiş, çok sayıda vatandaş yaralanmıştı, hastaneye kaldırılmış ve tedavi altına alınmıştı.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°