ADANA’DA SÖZLÜ DÖNEMİNDEN KALAN BORÇ  1 MİLYAR LİRA MI?
Manşet Haber 27.05.2019 15:36:11 0

ADANA’DA SÖZLÜ DÖNEMİNDEN KALAN BORÇ 1 MİLYAR LİRA MI?

ADANA’DA SÖZLÜ DÖNEMİNDEN KALAN BORÇ 1 MİLYAR LİRA MI?

El değiştiren belediyelerde devralınan borçlar kamuoyuyla paylaşılıyor. Sözcü Gazetesi Yazarı Denzi Zeyrek, bugünkü “Kazandıklarına pişman olabilirler” başlıklı yazısında belediyelerdeki borç durumunu kaleme aldı. Zeyrek, Adana Büyükşehir Belediyesinin borcunun 1 milyar lira olduğunu yazdı.
Deniz Zeyrek, “Bu aralar çiçeği burnunda belediye başkanları yeni bir gelenek başlattı. Devraldıkları belediyelerin borçlarını, gelirlerini, giderlerini kamuoyu ile paylaşıyorlar. Bazılarını not aldım” diyerek şöyle devam etti:
“– İstanbul BŞB: 22 milyar TL.
– Ankara BŞB: 9.5 milyar TL.
– Antalya BŞB: 4 milyar TL.
– Mersin BŞB: 3.5 milyar TL.
– Van BŞB: 1.1 milyar TL.
– Adana BŞB: 1 milyar TL.
– Kars Belediyesi: 338.4 milyon TL.
– Ardahan Belediyesi: 57 milyon TL.
– Siirt Belediyesi: 104 milyon TL.
Hepsini aktarmam zor ama sanırım toplam rakamı yazmam yeterli olur: 90 milyar TL (Eski parayla 90 katrilyon)”
İSRAF VE ‘BÜYÜK' TAKINTISI
“Belediyelerin gelir gider tablolarına örnek olsun diye Mersin Büyükşehir Belediyesi'nin durumunu paylaşayım” diyen Zeyrek şunları yazdı:
“Gider: 108 milyon TL,
Gelir: 80 milyon TL (Vergi tahsilatı düştüğünden rakam 73 milyon TL'ye düşmüş).
Bu gelir ve giderlerle tasarruf yapmak bir yana, öz kaynaklarla cari giderlerin karşılanması bile imkansız hale gelmiş.
Üstelik Ankara'nın (devletin) mali durumu da bu borçları ödeyip belediyeleri rahatlatacak kaynaklar aktarmaya uygun değil.
Borç yapılandırma, dış kaynaklı yeni krediler bulma bu saatten sonra belediyeler için kurtuluş olur mu emin değilim.
O yüzden, 31 Mart gecesi seçimlerden zaferle çıkan belediye başkanlarının bu gidişle, yakın zamanda kazandıklarına pişman olacağını düşünüyorum.
Peki belediyeler nasıl oldu da bu hale geldi?
Yanıtı çok basit. İstanbul'da kazandığı seçim YSK tarafından iptal edilen Ekrem İmamoğlu en önemli soruna dikkat çekmişti: İsraf.
Geçmişte zenginler vakıf kurar, gelirlerinin önemli kısmını o vakıflar üzerinden yoksulların hizmetine sunardı. İstanbul'da ise yoksulların ödediği vergilerden oluşan belediye gelirleri vakıflara aktarılmış ve nereye harcandığı konusunda kimsenin bilgisi yok.
Ankara'da Mansur Yavaş açıkladı. Daha önce 1 milyar TL'ye ihale edilmiş bir hizmet, şimdi 188 milyon TL'ye satın alınacakmış. Arada tam 812 milyon TL, eski para ile 812 trilyon lira fark var. Bu ne demek biliyor musunuz? 406 bin asgari ücretlinin bir aylık maaşı.
Bir başka sorun da son dönemde moda olan ‘büyüklük’ takıntısı. Batıda ‘Simplicity is the best beauty – sadelik en iyi fevkaladeliktir’ sloganı yaygınlaşırken, bizde talebe, ihtiyaca, işe yarar olup olmadığına bakılmaksızın, ‘en büyüğünü biz yaptık’ modası var. Bunun en iyi örneği, 2 milyar liradan fazla harcanmasına karşın, insanlar ilgi göstermediği için atıl kalan Ankara'daki tema park oldu.
Yeni başkanlar, halkın kaynaklarını halka hizmete sunmaz, israfa, büyüklük şovlarına devam ederse o borç listeleri uzayabilir, daha da kötüye gidebiliriz.
Benden söylemesi.”


YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°