ADANALI AŞKINA 'BİR TANE' MARKA...

ADANALI AŞKINA 'BİR TANE' MARKA...


Adanalıaşkına ‘bir tane’ marka…





Şu an alanlarda, salonlarda ‘ne’ konuşulduğunu anlayan var mı?





Salt ‘iktidarı’ demiyorum,





Salt ‘muhalefeti’ demiyorum,





Salt ‘stö’ni demiyorum,





Salt ‘yerel’ yetkilileri demiyorum;





Tümünün ‘birden’ konuştuklarını…





***





Kimi yerel seçimde ‘bir oy’ daha nasıl alınacağını,





Kimi koltuğunda ‘bir dönem’ daha nasıl kalınacağını,





Kimi işini ‘biraz daha’ nasıl büyüteceğini,





Kimi istediğine ‘ulaşmak’ için nasıl devireceğini,





Kimi kazanmak için ‘hangi yalanı’ daha çok söyleyeceğini;





Oy istedikleri,





Emeğini sömürdükleri,





Asgari ürete tutsak ettikleri,





Sistemin tutu koydukları ya;





Düşünen, sorununu çözmek isteyen var mı ki?





***





Yaşamımız ‘hep’ Adana’da geçince bu yörenin altı-üstü konusunda ‘daha çok’ konuşulsun istiyoruz ya; herkes konuşmasa bile, Adana’da yaşamlarını sürdürenlerin, Adana’dan seçilip Ankara’ya gidenlerin, seçilip Adana’da görev yapanların ‘bunu’ yapmasının gerekliliğini savunuyoruz…





Adana’dan, fındık için vereceğimiz bir uğraş anlamlı olabilir ama, bir Karadeniz yurttaşının anlatımından ‘cılız’ olacağı kesin.





Fındığı üreten Karadenizli,





Ürettiğinden kazanamayan Karadenizli,





Ürettiğini pazara açamayan Karadenizli,





Ürünü katma değer kazanmayan Karadenizli olunca…





Adana’nın da, Karadeniz’in fındığı gibi yazgısı olan narenciyesi olunca;





Narenciye konusunu daha çok sorguluyoruz.





***





Akşam, bir haber kanalında, Seferihisar Belediyesi’nin yöre varsıllığını güçlendirici çalışmaları anlatılıyordu.





Anlatımın içerisinde portakal, mandalina olunca ‘biraz’ irdeleme gereği duydum…





Belediye, jeotermal enerjiyle dilimlenmiş, ya da kabuğuyla doğranmış mandalina ile defneyaprağı kurutuyormuş.





Son yıllarda ürünün markalaşması, çeşitlenirinin arttırılması, üreticinin daha çok kazanması için çalışmalar yapılırken, belediyenin de ortak olduğu Doğanbey Tarımsal Kalkınma kooperatifi Jeotermal AŞ.den üç sera kiralıyor.





Burada oluşturulan yalıtımla, kurutma işlemi yapılıyor.





Kış meyvesi olan mandalinadan yıl boyunca yararlanılması sağlanıyor.





Ayrıca burada, sekiz saat içerisinde birbuçuk ton mandalina kurutulabiliyor.





Kurutulmuş mandalina elli gramlık paketlerde, kilosu yüzbin liradan raflarda yerini alıyor.





***





Adayların, bir de yanlarında gölge gibi izleyen bir grubun dışında ‘kimsenin’ o denli çok düşündüğü bir konu değil, yerel seçim sonucu.





Kimse bu konuda yurttaşı, ya da seçmeni suçlamasın.





Kimse, ‘nasıl benim yanımda yer almaz’ demesin.





Kimse, ‘neden herkes benimle yürümüyor’ demesin…





Bu yurttaş ne ‘tıpış tıpış’ denilmeyi,





Bu yurttaş ne ‘ananı da al git’ denilmeyi,





Bu yurttaş ne ‘onlar hayın’ denilmeyi hiçbir zaman hak etmediği gibi…





Sıkıntısını çözmenin derdinde, içinde bulunduğu çıkmazlardan kurtulmanın derdinde, ürettiğini satabilmenin derdinde, pazardan gereksindiğini alabilmenin derdinde, aldatılmamanın derdinde…





Bunda yanlış var mı?





***





Yanlış bir başka yerde…





Alanlarda, salonlarda birbirini ‘asılsız’ suçlayanlarda,





Bu ülkenin topraklarında yaşayan bir ‘çokluğu’, bu ülkenin yurttaşının ‘özgür istenci’ değilmiş gibi, birlikte yürümek isteyenleri tu-kaka yapanlarda,





Adı ‘tanzim satış’ mı, ‘üreticiye zarar ettiren satış’ mı, ‘pazar esnafını daraltan satış’ mı; nasıl tanımlanması gerektiğini avazları çıktığınca bağıranlarda…





Evet, yanlış buralarda!





Bunun dışında ‘yerel’ olduklarını, yerel varsıllıklarının bulunduklarını, varsıllıklarını unuttuklarını bilmeyen var mı?





Yol yaptıklarını, kaldırıma taş döşediklerini, bir ev bahçesi genişliğindeki alanları park alanına dönüştürdüklerini, köprü temeli attıklarını…





Adanalıaşkına ‘bir tane’ marka konusu var mı?





‘Bir tane’ Adanalının üretmesine katkı sağlayacak çalışma var mı?





‘Bir tane’ kooperatif benzeri Adanalıya yeni bakışlar kazandıracak düşünce var mı?





***





Tarsus’tan sonrasının kaya üzerinde çilek yetiştirmesini izledik.





Şimdi de Seferihisar’ın doğranmış-dilimlenmiş mandalinasını konuşuyoruz.





Burada narenciye kabuğu için soyuluyor, yenecek bölümü toprağa gömülüyor!





Adanalının neyi konuşulsun ki?





Varsıllığını değerlendirememesi mi?



Oktay EROL

20.02.2019 17:26:58

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI