ADNA’DA “KADINLAR İÇİN ADALET” PANELİ
Manşet Haber 22.12.2019 23:46:17 0

ADNA’DA “KADINLAR İÇİN ADALET” PANELİ

ADNA’DA “KADINLAR İÇİN ADALET” PANELİ


‘KADINA KORUMA SAĞLARKEN SIĞINMA EVİ ZORUNLU TUTULAMAZ’

Adana Barosu tarafından düzenlenen “Kadınlar İçin Adalet” paneli Adalet Nöbeti için kentte bulunan Baro Başkanlarının da katılımıyla yapıldı.
Başkanı Av. Veli Küçük, Yönetim kurulu üyeleri, Adana Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Türkan Eşli ile sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile çok sayıda avukat ve davetli paneli takip etti.
Moderatörlüğünü Kadın Hakları Merkezi Koordinatör yönetim kurulu üyesi Av. Sinem Tanrısınatapan Keskin’in üstlendiği panele Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Kurucusu Av. Canan Arın, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği Genel Sekreteri Fidan Ataselim, TCK 103 Kadın Platformu üyesi ve Okan Üniversitesi Öğr. Gör. Av. Selin Nakıpoğlu ile Adana Kadın Platformu üyesi Av. Sevil Aracı Bek sunum yaptılar.
Panelde ilk olarak söz Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Kurucusu Av. Canan Arın, kadın cinayetlerinin politik olduğuna dikkati çekerek kadınların haklarına yönelik saldırıları anlattı.
‘TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİNİ YIKMAYA ÇALIŞIYOR’
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Sekreteri Fidan Ataselim, platform ve dermek olarak kadın cinayetlerinde ortaya çıkan sonuçların önemli veriler ortaya koyduğundan bahsetti. Kadınların ayrılmak istediği için, kendisine biçilen rolleri kabul etmek istemedikleri için öldürüldüğünü dile getirdi.
‘BENZER DOSYALAR İNTİHAR OLARAK GEÇİYOR’
Adana Kadın Platformu adına konuşan Av. Sevil Aracı Bek de, iktidarın politikalarının kadın cinayetleri üzerindeki arttırıcı etkisine dikkati çekerek kadın dayanışması ile katillerin ceza aldığını örneklerle anlattı. Şule Çet dosyasına değinen Av. Bek, “Çet’in arkadaşları ODTÜ’de kadın çalışmaları topluluğuna ulaştılar. Bir mektup yazdılar. Bu mektup Ekmek ve Gül’de yayınlandı. Sonra kadın mücadelesi ağı örüldü. Bu sıkı takip sonucunda müebbet hapis kararları olduğunu gördük. Ulaşılmadığı için istatistiklere intihar diye geçen buna benzer çok sayıda dosya var” dedi.
“Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un Uygulanması Genelgesi”nden bahseden Bek, genelgede kadın cinayetlerinin basına yansımasının önüne geçilmeye çalışıldığını ve 7’inci madde kadın istemese de sığınma evine gitme zorunluluğuna değinerek, “Yine kadını baskılayan bir yasa. İstanbul Sözleşmesi’ne aykırı. Şiddete sebep olan kişinin uzaklaştırılması, hapsedilmesi gerekir” dedi.
TCK 103 Kadın Platformu’ndan Av. Selin Nakıpoğlu ise, erken evliliklerle ilgili “Bizim kültürümüzde var” dendiğini ifade ederek, bu konuda 63 Baro’nun açıklama yaptığını söyledi. Nakıpoğlu, “Neden 16 Baro yapmadı? Siz çocukların TCK 103’te çocukların zorla ve erken evlendirilmesine ve evlendirilince cezasızlık getirilmesine tamam mı diyorsunuz? Sizde mi kültürümüzde var diyorsunuz?” diye tepki gösterdi.


YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°