ANIZ YAKMAK, TARIMSAL ÜRETİME ZARAR VERİYOR
HABERLER 29.07.2018 13:52:10 0

ANIZ YAKMAK, TARIMSAL ÜRETİME ZARAR VERİYOR

ANIZ YAKMAK, TARIMSAL ÜRETİME ZARAR VERİYOR

Seyhan Ziraat Odası Başkanı Cahit İncefikir, buğday ve mısır hasadı sonrasında anız olarak tabir edilen sap ve saman artıklarının yakılarak yok edilmesinin çevreye, biyoçeşitliliğe ve tarımsal üretime büyük zarar verdiğini belirtti.
Modern tarımda anız yakmanın olmadığını belirten İncefikir, farklı teknikler kullanılarak hasat sonrası sap ve samanın yeni ekim için sürülen tarlada bırakılması gerektiğini kaydetti. İncefikir, 'Bitki artıkları toprağın su ve rüzgar erozyonuna karşı koruma sağlamaktadır. Anız yakma sonrasında koruyucu bitki örtüsü yok olduğundan toprak erozyona açık hale gelmektedir. Anız yakma ile tarımsal üretim için gerekli olan mikroorganizma faaliyetleri azalmaktadır. Anız yakılması çevre kirliliğine yol açarak insan sağlığını da tehdit etmektedir. Üreticimiz, tarlasındaki anızı yakmaktan vazgeçmelidir' dedi.
Anız yakmanın verimliliği azalttığını rekoltede düşmeye neden olduğunu açıklayan İncefikir şöyle devam etti:
'Anız yakma esnasında toprağın en üst katmanında sıcaklık 50-55 derecelere kadar çıkar. Bu sıcaklıkta tüm organik madde yok olur. Toprağın havalandırılması, bitki besin madde ihtiyaçlarını karşılanması gibi çok önemli işlevlere sahiptir. Anız yakılması ile toprağın verimliliği azalır. Sap artıkları çürüyerek toprağın karbon, azot ve diğer bitki besin elementleri içeriğini artırmaktadır. Anız yakma esnasında çevredeki hasat edilmemiş tarımsal ürünler, tarımsal alet ekipmanlar, yerleşim yerleri, yaşamsal ve tarımsal yapılar, ormanlar da yanmaktadır. Anız yakımı doğal yaşamı bozarak yabani hayvanlara zarar vermektedir. 2872 sayılı Çevre Kanunu ek 1 inci maddesinin (c) bendine aykırı olarak anız yakanlara dekar başına için 42,44 TL idari para cezası verileceğini, bu fiilin orman ve sulak alanlara bitişik yerler ile meskûn mahallerde işlenmesi durumunda cezanın beş kat artırılarak uygulanacağı bildirir.'
'ÇÖZÜM ÜRETMEK GEREKİYOR'
Anız yakılmasının önüne geçilebilmesi için çözümler üretilmesi gerektiğine de dikkat çeken İncefikir sözlerini şöyle sürdürdü:
'Hasat sonrası tarlada kalan bitki artıkları, böcek, yabancı ot tohumlarını ortadan kaldırmak ve toprak işlemeyi kolaylaştırmak amacıyla tercih edilen en ilkel yöntem olan anız yakımının önüne geçebilmek için yerel yönetimlerle entegre bir çözüm üretilmelidir. Zira çiftçinin anız parçalayabilmek için güçlü bir traktöre ve parçalama aparatına ihtiyacı var. Bu ekipman yerel yönetim veya sulama birliklerince organize edilmiş olsa bile yüksek yakıt gideri anız yakımını zorunlu hale getirmekte. Çiftçiye ucuz yakıt verilmesi ve yerel yönetimlerce ekipman desteği sağlanması durumunda anız yakımı kendiliğinden son bulacaktır.'

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°