ARAŞTIRMA ÜNİVERSİTELERİ, BUNUN DİĞER ÜNİVERSİTELER VE BİLİMSEL GELİŞMİŞLİĞE ETKİSİ

ARAŞTIRMA ÜNİVERSİTELERİ, BUNUN DİĞER ÜNİVERSİTELER VE BİLİMSEL GELİŞMİŞLİĞE ETKİSİ

Yaklaşık bir yıldan fazla zamandır Türkiye’de araştırma faaliyetlerine etkinlik kazandırmak için 10 üniversiteye araştırma üniversitesi statüsü kazandırılması için üniversitelerin projeleri ve öngörüleri dosya halinde YÖK’e bildirmeleri istenmişti. Nihayet 26 Eylül’de 10 üniversiteye “Araştırma Üniversitesi” statüsü verildi.
Basına yansıdığı kadarı ile değerlendirmeye 58 üniversite katılmış, ilk elemede aşağıdaki ölçütler üzerinden ilk 25 üniversite belirlenmiştir. Öğrendiğimiz kadarı ile Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı, TÜBİTAK, Kalite Kurulu, Devlet ve Vakıf üniversitelerinin temsilcilerinden oluşan seçici kurul üniversiteleri:
- SCI’de yayınlanan makale sayısı ve puanları,
- Uluslararası işbirliği ile yapılan SCI yayın sayısı,
- Bu yayınlara yapılan atıf sayıları,
- Proje sayıları ve proje bütçeleri,
-Uluslararası kaynaklardan (AB ve diğer proje kaynakları) işbirliği ile gerçekleşen bütçe fonları,
- Üniversitenin mezun etiği doktora öğrencisi sayısı,
- YÖK 100/2000 Doktora Burs Programına katılıp katılmadığı,
- TÜBA ve TÜBİTAK ödüllü öğretim üyesi sayısı,
- TÜBİTAK destekli Teknoloji Transfer Ofisleri (TTO) bulunup bulunmadığı,
- Patent sayısı
gibi ölçütler üzerinden belirlenmiş; ilk değerlendirmeyi aşan 25 üniversitenin rektörleri ile ayrıca görüşülmüş ve üniversitelerin geleceğe ilişkin çalışmaları öğrenilmeye çalışılmıştır:
-Türkiye’nin bilimsel olarak öncelikli olarak gördükleri alanlar ve bu konularda ulusal ve uluslararası alanlardaki, referans çalışmalarının ne olduğunu,
-Üniversitenin araştırma-geliştirme stratejisi ve bu konudaki çalışmaları ayrıca bu konularda ne tür bir öncülükler edebildiğini veya edebileceğini,
-Üniversitenin mevcut bilimsel araştırma potansiyeli, durumu ve gelecek yönelik ne tür planlarının olduğu gibi konularda üniversitelerin ağırlığını ölçmeye çalışmışlar.

Üniversitelerin Sıralama Puanları Açıklanmadı, Şeffaflık Zedeleniyor
Bu değerlendirmeler sonucu belirlenen 10 asıl ve 5 yedek Araştırma Üniversitesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından 26 Eylül 2016 günü açıklandı. Sıralamada üniversitelerin aldığı puanlamalar açıklanmadı. Üniversitelerin yukarıdaki değerlendirmeler sonucu hangi alanda ne durumda olduğunu görebilsek daha çok yorum yapabilme şansına sahip olurduk. Eğer yukarıdaki ölçütlere göre objektif bir değerlendirme yapıldıysa hangi üniversitenin önde olduğu ve hani üniversitenin birinci yedekte olduğunu bilmek üniversitelerin kendilerini değerlendirmeleri bakımından önemlidir.

Araştırma Üniversitesi Ayrımı Üniversiteler Arasında Ayrımcılığa Yol Açmamalı
Ülkemiz eğer bilim dünyasında söz sahibi olacaksa bilimsel çalışmalara ciddi önem vermesi mutlaka gerekir. Ancak belirli sayıda üniversiteyi öne çıkarak diğerlerini işlevsiz bırakacak şekilde değil de tüm üniversitelere eşit yarışma olanağı sağlaması ve üniversitelerin akademik kadrolarını liyakate dayalı olarak belirlemesi gerekir. Bazı Anadolu üniversitelerinde çok başarılı dil bilen araştırma yapma potansiyeli olan kadrolar olanaksızlıktan araştırma yapamadığını hep duyuyoruz. Bu bağlamda tüm üniversiteler ürettikleri ve başarıları ölçüsünde destek görmelidirler.
Mevcut hali ile ilk 10 içindeki üniversiteler hali hazırda sahip oldukları potansiyelleri ile uluslararası alanda araştırma yapmaya çalışmaktadırlar. Üniversitelerimiz içinde dünya ölçeğinde eğitim ve araştırma potansiyeline sahip olanların olduğu açık. En azından Prof. Aziz Sancar’ın Türkiye’de üniversite eğitimini tamamladıktan sonra yurtdışına çıkması ve Nobel alması bunun en açık kanıtı. Bu bağlamda öncelikle bütün üniversitelere bilim insanlarının projelerine olanak verilmeli, hangi üniversitede, hangi birim veya araştırma grubu öne çıkmak istiyor, bilimsel üretim gerçekleştiriyor, bunun bilinmesi önemlidir. Sonrada her üniversite ABD ve AB ülkelerinde olduğu gibi yıllık değerlendirmesi ölçüsünde bütçeler almalıdır. Yoksa ilerde bugün büyük emek ve paralar ile kurulan çoğu üniversite yalnızca ders veren okul durumuna dönüşebilir bu duruma dikkat etmek gerekir.

Üniversitelerin Kalitesini ve Araştırma Potansiyelini Üniversitenin Amacı ve Hedefleri Belirlemektedir
Dünyanın hemen her ülkesinde üniversite kaliteleri farklılıklar oluşturmaktadır. Bu farklılıkları yaratan o üniversitenin kuruluş felsefesi ve kurucu iradenin bilim politikası, amacı, misyonu ve vizyonu belirlemekle birlikte amacın ve belirlenen stratejilerin gerçekleşme durumu ayrıca önemlidir. Bugün kalite değerlendirmeleri yönünden önde görülen üniversitelerin en önemli özellikleri belirledikleri hedeflerinden taviz vermemeleridir. Bunların başında da liyakate dayalı yüksek performanslı öğretim kadrosu ve öğrenci alımıdır. Kuruma nitelikli kadrolar alınmışsa kurum parada bulabiliyor, araştırma olanağı da. Bunu başaramayan, güç ilişkilerine bağlı akademik ve idari yapılanma içinde olan kurumların hiç bir şekilde üniversite gibi çok özel bilim ve teknoloji politikalarını kazanması ve sürümesi mümkün değildir. Bu bağlamda üniversitelerin özerk olması ve kendini gerçekleştirmesi öncelikli olarak sağlanması gerekir.
Maalesef ülkemiz üniversiteleri akademik yapılanma ve üniversitelere taze kan kazandırmada başarılı olamadı. Katıldığımız uluslararası kongrelerde ve toplantılarda gördüğümüz başarılı projelerin sunumlarının ve yayınların geniş araştırma gruplar tarafından yapıldığını görmekteyiz. Türkiye’nin uluslararası vitrine çıkan üniversitelerinin olması isteniyorsa GSMH içinde araştırmaya ayrılan pay AB standartlarına çıkarılmalı ve üniversitelerin öncelikli olmaz ise olmazı özerk akademik yapılanmanın sağlanması, liyakate dayalı akademik kadroların oluşturulması sağlanmalıdır. Daha öncede TÜBİTAK da öncelikli üniversitelere yıllık 1 milyon dolarlık fon aktarımı projesi başlatmıştı. Sonuçları ne oldu bilmiyorum. Ancak üniversitelerin özerk yapılarına uygun bilim politikası üretemiyorsa, liyakate dayalı bilim insanı üniversiteye alamıyorsa, kendi bütçesini kendisi oluşturamıyorsa dışarıdan gelen sınırlı kaynaklar ile üniversiteleri bilimsel anlamda uluslararası alanda söz sahibi etmek ve görünür kılmak mümkün olmayacaktır.

YÖK Değil Üniversiteler Araştırma Üniversitesi Olmayı Kendileri Karar Vermelidir
Hangi üniversitenin araştırma üniversite olması kararının YÖK tarafından veriliyor olması yerine üniversitenin kendi sahip olduğu potansiyele göre karar vermesi daha yaralı olacaktır. YÖK’ün açıklamasına göre iki yılda bir üniversitelerin sıralaması değişecek deniyor. Bu durumda üniversiteler dönem dönem araştırma üniversitesi kategorisinin dışına çıkacaklar ki o üniversitenin araştırma üniversitesi olma durumunu değiştirecek mi? Bu bağlamda araştırma üniversiteleri olarak desteklenecek sayının 10 ile sınırlandırılması da sorunlu olabilir. Gönül ister ki ülkemizdeki tüm üniversiteler gelişmiş araştırma üniversitesi olsun. Ülkemizin sağlıklı kalkınması için üniversitelerin özerkliğine uygun olarak kendi potansiyelini oluşturması ve araştırma yapmakta ısrarcı olması gerekir. Yoksa bu yapılanma üniversitelerin araştırma potansiyeline olumsuz etkide edebilir.

Sorunun Köklü Çözümü İçin, Pedagojik İlkeler Önemli, Eğitim Fakülteleri Ve Temel Bilimler Fakülteleri Taşıyıcı Olmalı
İyi araştırmacı yetiştirilmesi, araştırma sayısının ve buluşların artırılması her şeyden önce iyi eğitimden geçmektedir. Maalesef ülkemizin eğitimi okul öncesinden üniversiteye kadar temel eğitim bilimleri ve bilimsellikten uzak olduğu yapılan bütün ulusal ve uluslararası sınavlar ile tespitlidir. Öğrencilerin temel eğitimden, ortaöğretimden matematik, fen, sosyal bilim, dil, proje, eleştirel ve bilimsel düşünce düzeyi hazır olarak gelmesi, üniversitelerin bunları geliştirip ilerletmesi önemli bulunuyor. Eğitim niteliği için öğretmen kalitesi çok önemlidir. Sorunu temelden çözmek için Eğitim Fakültelerinin eğitim niteliği merkezi rolde olmalıdır. Bugün örnek Finlandiya modeli nitelikli eğitmene dayanmaktadır. Temel bilimlere ayrıca önem verilmeli. Temel bilimler olmadan araştırma ve teknoloji yapılmayacağı yaşanılarak öğrenildi. İyi bir temel eğitimden sonra fen okuryazarlığının kazanılmadığı hiçbir toplum-ülke araştırmacı yetiştiremez. Gelişmiş toplumların yaratığı farklılığın temelinde temel eğitim ve bilime verdiği önem bulunmaktadır.

Ne Yapılmalı?
Naçizane görüşüm ve önerim,
Öncelikle üniversitenin bilim politikası oluşturulmalı. Üniversitenin misyonu ve vizyonu kendi potansiyel gerçekçiliğine uygun olarak belirlenmeli. Buna bağlı olarak tüm birimlerin bilim politikasına uygun kendi hedef ve stratejilerini ortaya koyması gerekir. Daha önce defalarca kâğıt üstünde üniversitenin stratejileri yazıldı çizildi ancak denetleme ve izleme olmadığı için yazıldığı gibi kaldı. Üniversitede uluslararası düzeyde belirli alanlarda tanınırlığını sağlayan potansiyel alanlarda en kısa sürede destekler sağlanmalı ve araştırma potansiyelini ortaya koymalı. Bunun için bazı radikal karalar alması gerekir.
Günümüzde üniversitelerin başarı sıralamasını ve yerini belirleyen kriterlerin yerine getirilmesi için daha nitelikli araştırma ve makale üretimi en önemli göstergedir. Bunun için
Araştırmaya ayrılan bütçeyi dünyadaki eşdeğerlerinin bulunduğu düzeye getirmek,
Nitelikli akademik kadrolara sahip olmaktır.

Bütçe Hükümette, Kadro YÖK’te, Üniversitelerin Özerkliği Artırılmadan Yol Alınamaz
Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi bütçe yönünden üniversitenin bilim politikasına ve stratejik amacına bağlı olarak güçlendirilmelidir. Son yıllarda bu konuda çok önemli gelişme sağlandı, ancak Yüksek Lisans ve doktora projelerin bütçeleri araştırma yapılacak düzeye çıkarılmalı. Üniversitenin güdümlü ve stratejik projelerinin mutlaka oluşturulması ve desteklenmesi sağlanmalıdır. Üniversitenin araştırma potansiyelini ve görünürlüğünü artıracak araştırma gruplarının oluşmasına olanak sağlayacak kadro ve proje imkânı yaratılmalı. Bu konuda potansiyeli olan bütün araştırıcılara ayrıca destek sağlanmalı.
Üniversitenin akademik kadro yapısının güçlendirilmesi ve sürekli taze kan sağlayacak yeni bir yapılanma sağlanmalıdır.
Araştırma üniversitesi olmanın en önemli saç ayaklarından biri de yabancı dil sorunudur. Dil bilmeden araştırma yapmanın imkânı yok. Yıllık 3 milyon bilimsel makalenin yayınlandığı dünyada kendi alanındaki gelişmeleri anında izlemeden ve bulgularını yayınlamadan araştırmaları izlemek mümkün olmayacaktır. Bunun için öncelikle üniversitenin mutlaka İngilizce hazırlık eğitimi vermesi şart.
Lisans öğrencisi kontenjan ve sayılılarını kademeli düşürmek ve lisansüstü (yüksek lisans ve doktora) öğrenci sayılarının artırılması gerekir. Bunun için üniversitenin lisansüstü programları öğrenci kayıt merkezi olmanın ötesinde proje-program yapabilen dinamik yapılara dönüştürülmeli. Proje asistanlığı üniversite araştırma projelerine eklenmeli, üniversitenin yaratacağı doktora bursları ile ulusal ve uluslararası ölçekte kabuller ile iyi araştırıcıları bünyesine katması hedeflenmeli. Üniversitenin uluslararasılaşması için yabancı araştırıcı ve öğrenci oranı % 5 düzeyine çıkarak projeler üretilmeli. Dünyada üniversitelerin başarı kriterleri arasında sayılan doktoralı öğrenci sayısı üniversiteye yeni anlayış ve dinamizm kazandırması bakımından önemli.
Üçüncü aşama izleme ve değerlendirmedir. Üretilen plan ve projelerin gerçekleşme durumunun belirlenmesi için düzenli denetim ve değerlendirme yapılmalıdır. İlk 2-4 yıl içinde belirlediği hedeflere kademeli olarak ulaşması sağlanmalıdır.

Toplumsal Bütünleşme ve Destek Olmazsa Sıralamanın Önemi Olmaz
Başta üniversitelerin bulunduğu iller ve bölgeler olmak üzere bilimin gelişiminin kendilerinin yaşamının da anlamlı olacağı bilinci ile üniversitelerin güçlenmesi beraberinde bölgelerine katacağı teknolojik transfer ve olanaklar çarpan etkisi ile çok sayıda alanda ekiler yaratacaktır. Bu bağlamda başta illerin, belediyeler, sanayicileri ve ilgili kitle örgütleri mutlaka bilimin toplum hayatında anlamı bir yer edinmeleri için destek sunmaları gerekir. Bu bilinçle top yükün bir seferberlik gerekiyor. Yoksa bilim gelişmedikçe teknoloji gelişmez ve toplumun refahında geriler. Bunun çok örneğini Amerika’da otomotivin bir dönem merkezi konumundaki iller ve bölgeler yaşadı. Toplumun hayatında bilimin olması umarım bundan sonra hak ettiği yeri bulur.
3 Eylül 2017 Adana
Prof. Dr. İbrahim Ortaş,
iortas@cu.edu.tr

İbrahim ORTAŞ

4.10.2017 00:56:50

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI