ATATÜRK DE AĞLADI-I

ATATÜRK DE AĞLADI-I






Atatürk trenle Eskişehir’e gitmektedir.
Emir Eri Ali Çavuş, kompartımanın kapısı önünde nöbet tutmakta ve sigara üstüne
sigara içmektedir.





Bu arada Atatürk’ün annesinin ölüm
haberi bir telle bildirilmiş, çekilen bu tel ise Ali Çavuş’un elindedir. Ali
Çavuş bir türlü, içerde uyuyan Atatürk’ü uyandırıp elindeki teli O’na verme
cesaretini gösteremez.





Birden Mustafa Kemal seslenir. Ali Çavuş
sıçrar, kompartımanın kapısını açar veselâm durur:





-“Emret Paşam!'





Mustafa Kemal yatağa oturmuş vaziyette
ve telaşla sorar:





-'Annemden bir haber var mı?'





-'Az önce bir telgraf geldi,' dediler. 'Şifreyi
çözünce size sunacaklar.'





-'Boşuna kıvranma Ali, benden de saklamaya çalışma. Ben haberi
aldım,'
der Mustafa Kemal.





.





Ali Çavuş bir şey yokmuş gibi durmaya
çalışır ve merakla sorar:





-'Nedir olan, ne haber aldın ki Paşam? Hayır
haberdir inşallah.'





Mustafa Kemal usul usul anlatır:





-'Az önce dalmışım, rüyamda yeşil bir ovada anamla el ele
geziniyorduk. Hep olduğu gibi bana bir şeyler anlatıyordu. Birden bir fırtına
çıktı. Bir sel bastırdı, anamı aldı götürdü. Hiçbir şey yapamadım. Hiç, hiçbir
şey.'
Ve emreder;





-'Çocuk! Al getir şu telgrafı, hemen!'





Ali Çavuş kompartımandan çıkar, metin
olmaya çalışır, biraz kendine çeki düzen verir ve tekrar içeri girer, selâm
durur ve:





-'Sen sağ ol Paşam' der. Mustafa Kemal:





-'Millet sağ olsun,' diye karşılık verir.





Gözünden iri bir damla gözyaşı
akıvermiştir. Ali Çavuş:





-'Ağlama Paşam.' diye yalvarır.





-'Neden? Ben insan değil miyim? Anam öldü.
Ben buna ağlarım; ama, Anavatan kurtuldu. Bununla da teselli bulurum. Benim
için ikisi de bir…'





AĞLAR,
ANASIYLA ANAVATANI BİR TUTAN, MUSTAFA.





  • ÇÜNKÜ O DA BİR
    EVLAT AMA HER ŞEYDEN ÖNCE BİR İNSANDIR.




ATATÜRK DE AĞLADI-II





Savaş tüm hızıyla devam
etmektedir. Atatürk Kurtuluş Savaşının nasıl olsa kazanılacağını   bilir ama daha büyük bir savaşın eğitim
alanında verilmesi gerektiğini düşünür durur..





16-21 Temmuz 1921 günleri
Ankara’da Birinci Maarif Kongresi adıyla bir kurultay toplar ve  cepheden gelerek Kurultayın açılışını bizzat
kendisi yapar. Ülkenin önde
gelen bilim adamları ve eğitimcileri katılır Kurultaya. Açış konuşmasında der
ki,





-“Bugüne kadar izlenen eğitim
yöntemlerinin, ulusumuzun gerileme tarihinde etken olduğu kanısındayım.
Onun için, ulusal eğitimden
söz ederken, geçmişin boş inançlarından, yaratılışımızın nitelikleriyle hiç de
bağdaşmayan yabancı düşüncelerden, Doğu’dan ve Batı’dan gelen tüm etkilerden
uzak, ulusal yaratılış ve tarihimize uygun bir kültür düşünüyorum. Herhangi bir yabancı kültür, şimdiye
kadar izlenen yabancı kültürlerinin yıkıcı sonuçlarını yineletebilir.”





Ve  Mustafa Necati’yi Maarif Vekilliğine atar.
Ardından da ikaz eder,





-Çocuklarımızı,
insanlarımızı okutacaksan iyi okut. İyi okutamazsan, bırak kendi hallerine.
Onların kendi halleri az okumuşluktan, kötü okumuşluktan daha iyidir.”
.





Yorulmak bilmez M. Necati ve Cumhuriyet’in eğitim
ilkelerini şu genelgeyle duyurur:           
- ”Türkiye’de herkesin ulusal ve dünyevi, modern ve demokratik bir
eğitim alması esastır.





Eğitimin
ulusal olmasından amaç, gençleri, yaşayan bütün kurumları, düşünce ve
ülküleriyle ulusal topluma uydurmaktır. Dünyevi kelimesinden hedeflenen amaç
eğitimin
LAİK  olması, düşünceyi daraltan ve vicdan
özgürlüğünü yok eden her türlü dinsel etkiden uzak tutmak demektir.” 





            İşte
ana başlıklarıyla yaptıklarından bazıları:





  • Köy
    Enstitülerinin kuruluşunu hazırlar.
  • Eğitimi
    yurdun en uzak köşelerinden başlatır.
  • Öncüsü
    olduğu Millet Mekteplerinde, her yıl 500.000 kişi okuma yazma öğrenir
  • Öğretmen
    yetiştiren kurumların şahını, Gazi Eğitim Enstitünü kurar.
  • Halk
    Dersanelerini açarak bütün yurda yayar.
  • Anayasaya
    1937’de giren laiklik kavramını eğitimde kullanır.
  • Amerika’da
    yasaklanan Darvin’in Evrim Kuramını 1925’te okullarda okutur.




Ve
daha bir sürü devrim…Peki sonuç? Hemen birçok çevre tarafından komünistlik
vedinsizlikle suçlanır.





Henüz
35 yaşında… Ankara Numune hastanesinde yatmaktadır. Teşhis sonradan anlaşılır.
Apandisit apsesidir.





1929’un
yılbaşı akşamı… Atatürk ve arkadaşları Ankara Palasta baloya hazırlanmakta,
arkadaşları köşkte hazırlanmasını beklemektedir. Sadece bir araba vardır. Hep
beraber gideceklerdir. O sırada hastaneden Necati’nin ölüm haberi gelir.





Biraz
sonra Atatürk merdivenlerden iner. Herkes adeta saklanacak bir yer aramaktadır.





Garipliği
sezer Atatürk ve





-“Yoksa, hastaneden haber mi geldi?” diye sorar. Herkes başını öne eğince, izin
ister, bitişik odaya geçer ve için için ağlar, o devrimciye, dava arkadaşına. 





DEMİŞTİM…





  • BÜYÜK LİDERDİ, BÜYÜK ASKERDİ, BÜYÜK DEVLET ADAMIYDI.




AMA
HER ŞEYDEN ÖNCE…





  • İNSANDI. DOSTTU, ARKADAŞTI.


25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

11.01.2019 07:54:31

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI