BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARININ KAÇI KADIN?

BELEDİYE BAŞKAN ADAYLARININ KAÇI KADIN?






Hepimiz için, tüm
toplum için önemli süreçlerden biri, belediye seçimleri yaklaşıyor. Bugünlerde
adaylar bir bir açıklanıyor. Bunlardan yine çok azı kadın. Sorun salt yerel
seçimlerin de ötesinde bulunuyor. Kadınlar lehine gerek Türkiye gerekse dünyada
iyileşme değil yine bir duraklama ve hatta gerileme dönemine girilmiş
bulunuyor. Egemen dilin “eril” vurgusu, eril söylem giderek daha çok öne
çıkıyor.





MUHAFAZAKAR SİYASAL
YÜKSELİŞ KADIN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİNİ TEHDİT EDİYOR





Çukurova
Üniversitesinde KADAUM ev sahipliğinde II. ÇUKUROVA KADIN ÇALIŞMALARI
KONGRESİ (28-30 Kasım 2018) düzenlendi. “Üniversitelerde Toplumsal
Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları” başlığı altında açılış oturumunun davetli
konuşmacıları Prof. Dr. Gaye Erbatur, Prof. Dr. Yıldız Ecevit, Prof. Dr. Mine
Tan, Prof. Dr. Belkıs Kümbetoğlu ve Prof. Dr. Gülseren Ağrıdağ’dı.





Ecevit, toplumsal
cinsiyet kavramının 1970’li yıllarda şekillenmeye başlandığını, Nermin Abadan
Unat, Mine Tan, Şirin Tekeli gibi isimlerin öncü isimleri oluşturduğunu,
1988’lerden sonra bir yandan Kadın Çalışmaları Yüksek Lisans Programlarının,
diğer yandan KADAUM-Kadın Araştırmaları ve Uygulama Merkezlerinin oluşum ve
sayısında artışlar olduğunu, daha sonra bunlara Pazartesi, Amargi gibi dergi
gruplarının da eşlik ettiğini belirttikten sonra güncel tehditlere dikkat
çekiyordu: Kadın araştırmaları uzun süre küçümsendi, dahası bugün
Filipinler’den ABD’ye, Macaristan’dan Polonya’ya yükseliş eğilimindeki sağ
siyasal eğilimler eşitlik mücadelesine yönelik tehditler oluşturuyor.





Mine Tan “feminist
pedagojinin” uzun bir süreçte belli bir gelişim gösterdiğini ancak hâlâ
bagajların bulunduğunu, Kümbetoğlu üniversitede bile “hanım çalışmaları” dersi
mi veriyorsunuz diye küçümseyici eğilimin çok zor aşıldığını; özellikle erkek
öğrencilerin bu derslere yeterli ilgiyi göstermediğini, “Ben cinsiyetçi
değilim”, “Bu dersler benim için değil” gibi hâlâ sorunu kavrayamayan bir tavır
gösterdiklerini ifade etti.





MUHAFAZAKAR
POLİTİKALARIN VE SAMİ DİNLERİNİN ODAĞINDA 'ERİLLİK' VAR





Goebel’si anmaya gerek
yok, günümüzde kitle iletişim teknolojileri çok daha gelişmiş bulunuyor ve sağ
muhafazakar propagandanın merkezine “erillik” oturtulmuş bulunuyor. Erdoğan,
Macron, Trump, Netanyahu, Orban… aynı kalıptan çıkmışlar gibi. Cinsiyet
ayrımcılığının çekirdeğini oluşturan “fıtrat” söylemi, erkeğin kadının
biyolojik temelli kavranması, kadınların erkeklerle aynı 100 metreyi aynı
tempoda koşamayacağı, erkeğin çocuk doğuramayacağı söylemleri…
muhafazakarlığın, otoriter eğilimlerin, ırkçılığın hâlâ en temel dayanağını ve
modunu cinsiyet ayrımcılığının oluşturduğuna işaret ediyor.





Sami dinleri eril
karakteri daha yaratılıştan başlayarak daha öncelikli, daha üstte görüyor,
kadın ikincil veya yardımcı sayılıyor. Tevrat’tan (Eski Ahit’ten) Adem ile
Havva’nın yaratılışına dair kısım:





“18 Sonra, ‘Adem’in
yalnız kalması iyi değil’ dedi, “Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.’ 19 RAB
Tanrı yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümünü topraktan yaratmıştı. Onlara
ne ad vereceğini görmek için hepsini Adem’e getirdi. Adem her birine ne ad
verdiyse, o canlı o adla anıldı. 20 Adem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara,
gökte uçan kuşlara ad koydu. Ama kendisi için uygun bir yardımcı bulunmadı. 21
RAB Tanrı Adem’e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga
kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. 22 Adem’den aldığı kaburga
kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi. 23 Adem, ‘İşte, bu benim
kemiklerimden alınmış kemik, /Etimden alınmış ettir’ dedi, / ’Ona ‘Kadın’
denilecek, / Çünkü o adamdan alındı.”





CİNSİYET AYRIMCILIĞI
TÜM IRKÇILIKLARIN TEMELİNİ OLUŞTURUYOR, EN YÜKSEĞİ İMAM HATİPLERDE





Yaklaşık yüzyıldır
otoriter, dışlayıcı, ayrımcı eğilimlerin kaynağı, nedenleri, ilişkili olduğu
boyutlar üzerine çalışılıyor. Ben de yirmi yılı aşkındır otoriter eğilimler
üzerine çalışmalar yapıyorum. Her defasında otoriter eğilimlerle, ayrımcı
eğilimlerle cinsiyetçi eğilimler birbiriyle ilişkili çıkıyor, yüksek korelasyon
gösteriyor. Kadına yönelik en farkçı anlayışa ise imam hatipliler arasında
rastlanıyor. Sorun imam hatipte okuyan çocuk ve ailelerde değil. Okulun,
eğitimin görevi o çocukları alıp ileriye taşımaktır. İmam hatip ise maalesef bu
gençlerimizi ileriye taşımayı bırakın, ailenin mevcut halinden de geriye
götürüyor. Aynı sokaktan, aynı hanelerden imam hatip yerine normal ortaokul,
lise veya meslek liselerine gidenler görece daha az cinsiyetçi tutumlar
gösteriyor.





Bunun kurumsal
sorumluluğu kimde sayılır? Hangi kurumlar, hangi kişiler, partiler ve hangi
politikacılar cinsiyet ırkçılığı yapıyor? Bu sorunlarla somutlukları içinde
yüzleşmemiz ve toparlamamız gerekiyor.





Bunun bir halkasını da yerel seçimler
oluşturuyor. Büyük şehirler başta olmak üzere kadın adayların çıkması,
çıkarılması nasıl olurdu? En azından eril dişil ayrışması olmadan adaylar
belirlenebilse nasıl olurdu?



Adnan Gümüş

14.01.2019 00:50:25

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI