Bir Avuç Kömür İçin…

Bir Avuç Kömür İçin…


 

Bir avuç kömür için bir ömür verenler…

Soma’da yaşanan acı, gözyaşı, elem, ızdırap değil, kömür karası hiç değil, Soma’da yaşanan Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin, yönettiğini sananların yüz karasıdır.

Trafo patlaması dediler, yalan çıktı.

Maden ocağının sahibinin “500 işçinin 15-20 gün ihtiyacını karşılayacak yaşam odaları oluşturdukları” iddiası kuyruklu yalan çıktı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı; yaşanan faciayı 1800 lü yılların İngiltere’siyle kıyasladı, tamamen aldatma, çarpıtma, demogoji, palavra çıktı.

Gerçek ne idi? İngiltere 1800 lü yıllarda madenleri daha yeni bulmuş ve işletmeye başlamıştı.

Bizim Başbakan, siyaset meydanlarında Türkiye’ye 2023 yılını hedef gösterirken, kriterleri 1800'lü yıllarda kalmıştı. Belli ki, 2023 ü anlayacak, özümseyecek vizyondan yoksundu.

Yine Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı; “bu kazalar madencilik mesleğinin fıtratında, yani doğasında vardır” dedi, kelimenin tam anlamıyla cahil olduğu ortaya çıktı.

Oysa günümüz dünyasında kabul edilen anlayış; “iş kazaları ve meslek hastalıklarının kader, kısmet, şans olmadığı, tamamen önlenebilir olduğu, önlemenin ödemekten iyi ve ucuz” olduğudur. Günümüz dünyasında aksini iddia edenlere iyi gözle bakmazlar.

Başbakan, ciğeri yananlara fırça atıyor, ekibi ise tekmeliyordu.

Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı: “2012 yılından beri bakanlığımızca kaza olan madende mevzuat yönünden bir eksiklik bulunamamıştır” dedi, bu açıklamayı Soma’lı maden işçisi “denetim yapan müfettişler denetlenmelidir” diyerek yalanladı.

Yaşanan faciaya iş kazasıdır dediler, gene yalan olduğu, yaşananın iş cinayeti olduğu ortaya çıktı.

ÇSGB İş Teftiş Kurulu Başkanlığı; övüne övüne, kasıla kasıla amaçlarının işyerlerini cezalandırmak olmadığını, eskiden olduğu gibi “öküzün altında buzağı aramadıklarını”, “önleyici ya da proaktif denetim yaptıklarını anlatıyorlardı. Bu savlarının da koskoca bir aldatmaca olduğu, sorunu çözmediği orta çıktı.

Maden şirketinin eğitimli ve donanımlı bir acil durum ekibinin olmadığı ortaya çıktı. Faciaya etkin müdahaleyi TTK ekiplerinin yaptığı görüldü.

Soma cinayetinde, işçi sınıfının örgütlü mücadelesini bölmek, etkisiz bırakmak, sömürüyü katmerleştirmek, birilerini semirtmek için getirilen özelleştirme ve taşeron sisteminin kölelik düzeni olduğu bir kez daha kanıtlandı.

Cumhuriyetin tüm birikimleri iktidar yakınlarına, Bilal ERDOĞAN’a avantayı bastıranlara peşkeş çekildi. Yetmedi işletmeler yakınlara taşeron sitemiyle devredildi. Tahsil edilemeyen özelleştirme paralarına aflar çıkarıldı. Bedelini ise Soma halkı, ölerek, yetim ve dul kalarak ödedi.

Halkımızın oy hesaplarıyla yaktığı bedava kömürün bedelini Soma halkı ödedi. Halkımızın bugüne kadar sobasında kömür değil, soma işçisini yaktığı görüldü.

Kimsenin kuşkusu olmasın, bu facianın bedelini maaşını işverenden alan, hiçbir iş güvencesi olmayan, buna karşılık bu işin bütün sorumluluğu üzerlerine yıkılmış iş güvenliği uzmanları, madende görev yapan daimi ve teknik nezaretçiler ödeyecektir. Şu an Türkiye’de bu insanlara “körler mahallesinde ayna, müslüman mahallesinde salyangoz sattırıyorlar”.

Akvaryumdaki su pis ise içindeki balıklar erinde geçinde ölürlermiş. Bu tespite rağmen, sistemin bozuk olmasına rağmen, TMMOB ve bağlı odalar, bu madende görev yapan uzman ve nezaretçileri sorgulamalı, yanlışı olanları onur kuruluna vermelidir.

Herkes emin olsun, mahkemelerde, Zonguldak Kozlu da olduğu gibi bu kazanın da “kaçınılamaz” olduğu bilirkişi raporlarıyla tescil ettirilecektir.

Bu madene önleyici denetim anlayışıyla ve talimatıyla gönderilen iş müfettişleri hakkında soruşturma bile açılmayacaktır.

Yarım yamalakta olsa “emek, en yüce değerdir” diyen Cumhuriyet Halk Partisi, haklı olarak bütün yayın organlarında var gücüyle hükümete yüklenecektir. Ama aynı Cumhuriyet Halk Partisi, taşeron ve alt yüklenici sisteminin ortadan kaldırılması için kanun teklifi vermeyecektir.

Ve son olarak, asıl dram, asıl felaket, maden işçilerinde çok yaygın olan ama ülkemizdeki niyet ve sistematik eksikliği yüzünden pek bilinmeyen pnömokonyoz, yani toz hastalığıdır. Bu hastalık maden işçilerinin geleceğini karartmaktadır. Bu hastalığın araştırması kısmen Zonguldak’ta yapılmaktadır. Ancak, ülkenin geri kalan yörelerinde hiçbir araştırma yoktur.

Bir avuç kömür için bir ömür verenler…

Madenin derinliklerinde, dehlizlerde ve kör kuyularda evine ekmek götürebilmek için canını yitirenler…

Ve geride kalan sizler; analar, babalar, kardeşler, yetim kalan bebeler, dul kalan gelinler…

Ve benim güzel ülkemin, onurlu ve güzel insanları…

Sizler bunu haketmediniz…

Dinle sevgili yurdum,

Sen benim için vatansın, yurtsun.

Sen benim için Anadolu’sun. Sen, şairin dediği gibi …dört nala gelip uzak Asya’dan, Anadolu’ya bir kısrak başı uzanan cennetsin, cehennemsin…

Sen benim için dünyanın harikalarından birisin. Sen de yok yok. Sen, üzerinde yaşayan insanların tüm gereksinimlerini karşılayacak engin kaynaklara sahipsin.

Buna rağmen senin coğrafyana yayılmış, seni yurt bilmiş insanların çilesi bitmiyor.

Çünkü seni, para için ruhunu şeytana satmış insanlar yönetiyor.

Çünkü seni kendi şahsi, parti, tarikat çıkarları için pazarlayanlar yönetiyor.

Çünkü seni, bir kulağı İsrail’de, diğer kulağı Suudi Arabistan’da, her iki kulağı birden Amerika’da olan bu şeytan üçgeninde denge arayan, ayakta kalmaya çalışanlar yönetiyor.

 

16 Mayıs 2014.

Mahmut TEBERİK

Mahmut TEBERİK

17.05.2014 12:24:52

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI