BUNU OYA TEKİN YAPIYOR...

BUNU OYA TEKİN YAPIYOR...

Birkaç yerde, özellikle de Kozan’da da sordular…


CHP’nin altıncı sıra milletvekili adayı Oya Tekin kim?


İşin aslı, kısa bir süre öncesine değin adını duymuş olsam da pek de ilgi alanıma girmemişti.


Bir de neden bilmiyorum, basınla da yakın değildi.


En son Baro seçiminde ‘aday’ olmuştu o kadar…


Bildiğim de bu…


İlkin listede beşinci sırada yer alan, ardından altıncı sıraya gerileyen Oya Tekin, ‘o’ andan başlayarak, en önemlisi de ‘oluşturduğu’ öyküyle, gezdiği yerlerde bir ‘iz’ bıraktı.


‘İz’ bıraktı, diyorum. Başta Kozan’dan söz ettim… Kozan Sanayi Sitesi’nden bir usta, bir yerde karşılaşmış. Bana sözünü ederken gözleri parlıyordu. Kısa bir süre görmesine karşın ‘bizim gibi ya, sarıyor, kucaklıyor, kafa kafaya verip olanları dinliyor, söz kesmiyor, en önemlisi de gösterdiği ilgi yapmacık değil’ diyor.


Şunu da ekledi: Bugüne dek hangi partiye oy verdiğimi sorma, ama Oya Tekin’e oy vereceğimin sözünü verdim. Yeri zor biliyorum, umarım seçilir…


Buna benzer sözleri yine Kozan’da çarşı esnafından duydum.


Çok yakından tanıdığım, bu güne değin CHP’ye hiç oy vermemiş, ailesinde CHP’ oy vermek ‘suçluluk’ sayılmış olanlardan bile Oya Tekin’e oy vereceğini, biraz daha ileri giderek tanıdıklarını da yönlendireceğini söyleyenlere tanık oldum…


Birkaç yazıda ‘adayın öyküsü’ denilen bir kavramdan söz ettim.


Son zamanlarda ‘siyaset bilimciler’ sıkça bundan söz ediyordu…


Uğradığım birkaç seçim ofisinde bundan söz ettim. ‘Öykü oluşturmaya çalışın’ dedim. Kimi yaptıklarının yeterli olduğunu, kimi köy köy gezerek manifestoyu anlattıklarını, el ilanları bastırdıklarını, giydirilmiş araçların müzik çalarak gezdiğini anlattı…


Ya öykü…


Muharrem İnce’nin seçim gezilerinde halkla bütünleşmesini, her yerde bir ‘öykü’ bırakmasını, günler sonra bile yaşananları konuşturmasından söz ediyordum; on dakkada gelen yüzlerin bile unutulduğu çalışmalardan değil, masada oturarak gerçekleştirilen sosyal paylaşımlarla değil…


Günler sonra anımsanabilmeyi, diyorum…


Bunu Oya Tekin yapıyor…


 


HEPSİ BİR OY İÇİN…


Bunca akılla oynanma, bunca yanlışların üzerini kapatmaya çalışış, olanları yurttaştan gizleme, yaşananların üstünü örtme, bunca düşünmeden ‘vaatler’ sıralama, bunca yaşanmışları yaşanmamış sayma…


Neden?


Yılardır oturduğunuz, oturduğunuz koltuklara şekillerinizi verdiğiniz, bu ülke için dediniz çevrenizden üç-beş salya-sümüklünün ‘büyümesine’ neden olduğunuz, bu ülkenin ergilerini istediğiniz gibi kullandığınız ‘az’ mı geldi?


Yanlış politikanızdan, bütünü ellilere bölmenizden, ülkenin güzelim yerlerini talan etmenizden, komşularla yaşattığınız gerginliğinizden, yıllanmış dostlarınızla bu ülkenin halkının yaşamını kirletmenizden, insanları yoksulluğa sürüklemenizden, diplomalı işsizliği övünç saymanızdan…


Dahası da var…


Saymakla bir bitse; bitmiyor!


Tüm bu olan-bitenleri yadsırcasına, tüm bunları yaşayanları yok sayarcasına, el açmayı yaygınlaştırırcasına yapılanlar…


Hepsi, ama hepsi…


24 Haziran seçimlerinde seçmenin ‘bir’ oyunu almak için mi?


Bu ülkeyi yıllardır yönetiyorsunuz…


Aklınıza geceden gelen ‘bir şeyi’ sabah gerçekleştirmeyi de başarıyorsunuz…


İşin ‘en’ acı yanı da, tüm yaptıklarınıza ‘devam’ diyen bir ‘sevenleriniz’ de var!


Ya dahası…


O çokluğunuz, o alanları dolduranınız aşkına ‘biraz’ da bütünün diğer yarısını dinleseniz…


Daha geçtiğimiz hafta yaşanan ekonomik sıkıntılar ile bu ülkenin insanlarının yüzlerinde oluşturduğu izler geçmemişken, merkez bankasının faiz yükseltme kararlarıyla birlikte pazarda bulunan ürünler üzerinde düzenlemeler yapılıp bizim yurttaşlarımızın cebinden eksilme olmamış gibi, üstelik bunun için dışarıda görüşmeler yapılmamış gibi, üstelik azarlanan ‘damda akıntı var’ söylemi yalanmış gibi…


Ne deniyor biliyor musunuz?


Yazmaya ben utanıyorum…


Yazarken geriliyor, yazarken gelecekten umudumu yitiriyorum.


Biliyor musunuz, ekonomiden sorumlu başbakan yardımcımız Mehmet Şimşek’e göre ‘TL, dolar karşısında bir haftada en çok kazanan para’ymış!


Ne yapalım; davul-zurna çalıp, çiftetelli oynamaya mı çıkalım?


Nasıl olsa TL’miz değer kazanmaya başlamış!


Nasıl olsa ‘büyüyen’ bir ülkeydik de…


Merkez bankasının son onbeş günde yaklaşık yüzde elli faiz artırması, TL’yi değerlendirmek için piyasaya dolar sürülmesi nasıl olsa ‘anlamsız’…


Bir de çayların, keklerin ‘parasız’ dağıtılacağı ‘millet kıraathanesi’ kurulacak nasılsa…


Bunca akılla oynanma, bunca yanlışlarını üzerine kapatmaya çalışış, olanları yurttaştan gizleme, yaşananların üstünü örtme…


Hepsi bir oy için mi?


Oktay EROL

14.06.2018 15:34:14

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI