BÜYÜK 15 TEMMUZ MEYDAN ZEFERİ VE HATIRLATTIKLARI

BÜYÜK 15 TEMMUZ MEYDAN ZEFERİ VE HATIRLATTIKLARI


Elena Çavuşesku. 1919 yılında doğdu. Çok fakir bir çiftçi ailenin kızı olarak doğdu. ilkokulu bitiremedi, 4.sınıftan ayrıldı. (Tarih tahsilin gereksizliğini gösterecekti.)1930’lu yıllarda Komünist Parti çalışmalarında Nikolay Çavuşesku ile tanıştı.1939 yılında evlendiler.

Kocası, kendisini Bilimsel Araştırma Enstitüsü başkanlığına atadı. İki yıl sonra Enstitüde görevli hocalar tarafından kendi adına hazırlanan doktora tezi ile kimya doktoru unvanını aldı. Artık bilim adamlarına konferanslar falan veriyordu.(Salak bilim adamları da koyun gibi dinliyordu.) Gerçi önüne konulan kağıtları okurken kekeliyor, sayfaları karıştırıyordu ama o kadar da olurdu tabi.

1980 yılında, Bakanlar Kurulu’nda Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. O kocasının yanında güç kazanarak iktidarını ve kariyerini yükselttikçe, ülke de önlenemez şekilde düşüyordu. (Kocasının yanında gezerek, bazen gülünç olanlar da var.)

Halk arasında adı, Korkunç Elena olmuştu.

Eşiyle birlikte sayısı kırkı bulan saraylarda, evlerde lüks ve ihtişam içerisinde yaşıyordu. Bitmek bilmeyen lüks ve israf düşkünlüğü yüzünden ülke ekonomik açıdan battıkça batıyordu.Müthiş bir sarayları vardı. 1.100 odalı saray ülkenin tüm gelirini sömürüyordu.(Hastane zinciri kurmak aklına gelmemişti.)

1989 yılında,Nikolay Çavuşesku, resmi bir ziyaret için İran’a gitti. Halkın dayanacak gücü kalmamıştı, isyan halindeydiler. Diktatör, İran dönüşü gelişmeleri dikkate almadı. (Kim kılına dokunabilirdi ki; binlerce koruması vardı.)22 Aralık’ta şimdiki adı İhtilal Meydanı olan alanda toplanan öfkeli kalabalık artık konuşuyordu.(Hepsi Romen’di. İthal katil yoktu aralarında.)

Halk yoğun bir şekilde Diktatörü yuhalıyordu. Korku duvarı yıkılmıştı. Çavuşesku halkı hiç böyle görmemişti. Panikledi. (Çünkü her zaman kazanacağını düşünüyordu.)Özel helikopteriyle en yakın şehre kaçmaya çalışırken yakalandı. İktidar 9 günde devrilmişti.

Televizyondan yayınlanan yargılanmaları sadece iki saat sürdü. (Çünkü bütün hırsızlıklar halkın gözünün içine baka baka yapılmıştı. Her şey ayan beyandı.)Ölüme mahkum edildiler.

1.100 odalı sarayın duvarına dayanarak kurşuna dizileceklerdi. Elena direniyordu. İdam mahalline saçından sürüklenerek götürüldü. Elena kendisi sürükleyen askerlere yalvarıyordu:“Evlatlarım; ben sizin annenizim.”

BÖYLE OLACAĞI HİÇ AKILLARINA GELMEMİŞTİ.

• SARAYDA SÜREN HAYAT, SARAYIN DUVARININ DİBİNDE BİTTİ.

• AMA HEP ÖYLE OLURMUŞ. TARİHİ BİLENLER SÖYLÜYOR.

25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

15.07.2019 12:56:26

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI