BÜYÜK SAATİ BİR DE BU AÇIDAN GÖRÜN
Manşet Haber 8.01.2018 22:15:09 0

BÜYÜK SAATİ BİR DE BU AÇIDAN GÖRÜN

BÜYÜK SAATİ BİR DE BU AÇIDAN GÖRÜN

Fotoğraf Adana’nın en önemli simgelerinden biri olan Büyüksaat Kulesine ait. Fotoğrafı çeken ise fotoğraf sanatçısı Doktor Etku Ersözlü. Ersözlü’nün fotoğraf ile ilgili yorumu şöyle:
“Bu fotoğrafımı bir kaç nedenden dolayı çok severim. buyuksaat_merdivenler_utku_ersozlu
1-Adana'nnın simgelerinden Büyüksaat Kulesinin içinde, kulenin tepesine çıkan merdivendir bu ve benden başka hiç bir fotoğrafçıda benzerini dahi görmediğim bir karedir (yere yatarak aşağıdan yukarıya doğru çekilmiştir). Bunun için benim açımdan çok değerli... Fotoğrafın çok hızlı tüketildiği bir dünyada binlerce fotoğrafı çekilen tarihi bir eserin, ilk kez çekilen bir açısını çekmiş olduğum için severim...
2-Fotoğrafta kompozisyonun ana unsuru olan 'FIBONACCI SARMALI' yani 'Fİ' fotoğrafın kendisini oluşturmaktadır. Yani fotoğrafta, fotoğraf anlatılmaktadır bir anlamda... Bu nedenle severim.
3-Yukarıya mı çıktığı,aşağıya mı indiği belli olmayan bir sarmal, ortasında belirsizilik....Tam da yeni başladığımız bir yılın/hayatın bizi yukarıya mı, aşağıya mı taşıyacağını bilmediğimizi hatırlatır bana... Yani yaşamın kendisini hatırlatır... Bu nedenle severim bu karemi...
Bu günse 2018'de yaşayacaklarımızı, yaşayabileceklerimizi, bilinmezi çağırıştırdı....”


YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°