Ç.Ü’DE 104 DİŞ HEKİMİ ADAYI ÖNLÜK GİYDİ
Manşet Haber 11.12.2018 21:40:11 0

Ç.Ü’DE 104 DİŞ HEKİMİ ADAYI ÖNLÜK GİYDİ

Ç.Ü’DE 104 DİŞ HEKİMİ ADAYI ÖNLÜK GİYDİ






Çukurova
Üniversitesi (ÇÜ) Diş Hekimliği Fakültesi 2018-2019 Eğitim ve Öğretim Yılı 1.
sınıf öğrencileri beyaz önlüklerini giydi. Geleceğin Diş Hekimleri, mesleğe ilk
adımı atmalarını kutladı. 





ÇÜ
Teknokent Kuluçka Merkezi Konferans Salonu’nda düzenlenen önlük giyme törenine
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Seyhan Tükel, Diş Hekimliği Fakültesi Dekan Prof.
Dr. Serdar Toroğlu, Diş Hekimleri Odası Başkanı Dt. Fatih Güler, Akademisyenler
ile aileler katıldı.





Saygı
duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından tören “Beyaz
Önlük Önemi ve Tarihi” konulu sunumla devam etti. ÇÜ Diş Hekimliği Fakültesi
Öğretim Üyesi Prof. Dr. Funda Kadıoğlu slaytlar eşliğinde sunum gerçekleştirdi.





Prof.
Dr. Kadıoğlu sunumunda, beyaz önlüğün hem bir geleneği hem de gerekliliği
temsil ettiğini ifade ederek beyaz önlüğün hekimlik mesleği ile simgeleşmiş bir
sembol haline de geldiğini söyledi.





Diş
hekimliğine yeni başlayan 104 öğrencinin önlük giymesinin ardından Prof. Dr.
Emin Esen’in Beyaz Önlük Andını öğrencilere okutmasıyla devam etti.





Tören
TRT Spikeri Burak Gerçek söyleşisiyle son buldu.



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°