CEBİNİZDE 50 LİRA VAR MI

CEBİNİZDE 50 LİRA VAR MI

Fatma Aliye Topuz…İlk Türk kadın romancı. Çocukluğundan itibaren okuma ve öğrenmeye aşık. Kadın hakları savunucusu. Kız çocuklarının okumasına izin verilmediği bir dönemde, bütün yasakları aşacak kadar cesur ve akıllı.
İlk eğitimini ağabeyi Ali Sedat için eve gelen öğretmenlere kulak misafiri olarak aldı. Babası Fatma Aliye’nin bu çabasına saygı duyarak, onu destekledi. Fransızcaya merak saldıve çok iyi seviyede öğrendi.Sadece bildikleriyle değil, eylemleriyle de etrafını etkiledi. Ablası Emine Semiye onun sayesinde ilk Osmanlı kadın feministlerinden biri oldu.
17 yaşında, Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa’nın yeğeni Faik Bey ile evlendi. Dört kızı oldu.Kızlarını da kendisi gibi azimli ve çalışkan yetiştirdi. Kadın hakları konusunda o kadar etkiliydi ki, torunu Suna Selen tiyatro ve sinema oyuncusu olarak sanat dünyasında onun telkinleriyle yerini aldı.
Kendisine yasak olan her şeyi daha da merak ediyordu ama kitapların yeri bambaşkaydı. Dört çocuk annesiydi; yine her fırsatta okuyordu.Halbuki,eşine göre kitaplar da yasaklar listesindeydi. On yıl gibi uzun bir süre sonra kocasının kitap yasağını kırdı ve kitap tercüme etmeye başladı.
İlk önce Georges Ohnet’in Volonte romanını ''Meram'' adıyla tercüme etti. Roman ‘’Bir Hanım’’ imzasıyla yayınlandı. İmzaya adını koymasa da bu başarı birisinin dikkatini çekti. Kim dersiniz? Babası. Ve sonra fikirlerini babasıyla tartışmaya, onun fikirlerinden de yararlanmaya başladı.
Bu tercüme roman, Tercüman-ı Hakikat gazetesindeki Bir büyük yazarın da dikkatini çekmişti: Ahmet Mithat Efendi. Artık bir hamisi vardı. Çünkü, Ahmet Mithat Efendi, onu manevi kızı olarak kabul etmişti.
Sadece tercüme yapmakla yetinmiyordu. Kitap çalışmalarına başladı. ‘’Hayal ve Hakikat’’ ilk romanı oldu. Sonra Muhadarat’’ı yazdı.ve arkası geldi. Beş roman yazdı. Adı artık İlk Kadın Romancı’ydı.
Felsefeyle ilgilenmeye başladı. Romanlarında heptoplumsal olayları ele alıyordu.Bütün romanlarının odak noktası kadın ve sorunlarıydı. Bir birey olmak isteyen ve erkeğe ihtiyaç duymak zorunda olmayan, özgür ruhlu kadınlar romanlarının ana karakteriydi. .
Kadınlara Mahsus Gazete’de kadın sorunlarını ele alan makaleler yayınladı. Geleneksel görüşünden ayrılmadan, kadın haklarını savunmayı kendine görev edindi.Yaşadığı dönemin şartları düşünülürse, Fatma Aliye’nin, ne cesur, ne yürekli, ne kahraman bir kadın olduğu daha iyi anlaşılır.
Ahmed Mithat Efendi’nin yazdığı ‘’Bir Muharrire-i Osmaniye’nin Neşeti’’ (Bir Osmanlı Kadın Yazarın Doğuşu) kitabıyla Fatma Aliye’yi taçlandırarak hakkını teslim etti
1914’te yazdığı ‘’Ahmet Cevdet Paşa ve Zamanı’’ Fatma Aliye’nin son romanı oldu. Amacı bu romanla Meşrutiyet sonrası siyasal yaşamın durumunu anlatmaktı. Ancak Resmi Tarih tezlerine muhalif olması, Edebiyat dünyasının dışında tutulmasına neden olacaktı.
İlk Türk Kadın Romancı unvanıyla Avrupa ve Amerika basınında adından söz ettiren Fatma Aliye’nin ‘’Nisvan-ı İslam’’ romanı Fransızca ve Arapçaya, ‘’Udi’’ romanı da Fransızcaya çevrilmiş ve eserleri 1893’te “Şikago Dünya Kadın Kütüphanesi Kataloğu”nda sergilenmişti.
13 Temmuz 1936’da sonsuzluğa gitti.Eğer cebinizde 50 Lira varsa, bakın lütfen. Şimdi, bize oradan gülümsüyor. En çok da kadınlarımıza gülümsüyor galiba. Örnek alırlar mı diye
İŞTE ÇAĞININ BÜTÜN KOŞULLARINA RAĞMEN, AZMİYLE DÜNYANIN ÖBÜR UCUNDA BİLE TANINMAYI BAŞARAN BİR KADIN.
• BİR ŞEY YAPMAMAK İÇİN MAZERET ÜRETENLERE İBRET OLUR MU ACABA?


25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

4.12.2019 23:05:45

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI