ÇÜNKÜ SOKAK...

ÇÜNKÜ SOKAK...

Siyaset bilimciler ülkemizde ‘ivedi’ çözüm bekleyen sorunları sıralıyorlar:

Ekonomi,

İşsizlik,

Demokrasi,

Laiklik…

Son yıllarda gerek ülkemizde, gerekse bölgemizde yaşanan olayların iktidarı sürüklemiş olduğu alan ne yazık ki ‘içeride’ olumsuz gelişmelere neden olmuştur.

Irak olaylarından, ‘Arap Baharı’ adı verilen olaylara, oradan Suriye’deki yapılanmaya…

İçeride kamu kurumlarının duyarlı noktalarına yerleşen cemaat oluşumuna izleyici kalınıp, ülkeyi yıllarca geriye götürecek eylemler içerisinde olmalarına, ‘ne istediniz de vermedik’ vahlarına değin yaşananlara…

Ülkenin önemli üretim alanlarının ‘peşkeş’ çekilircesine kamunun elinden koparılıp ‘yerli’ emperyal işbirlikçilerin egemenliğine geçmesini sağlamalara…

Ülkenin ‘vazgeçilmez’ kaynaklarının birer birer elden çıkarılmasına…

Tüm bunlar ‘ivedi’ çözüm bekleyen sorunları gündeme getirmekte…

***

İnsan yaşamının olmazsa olmazı ‘ekonomi’dir…

Ekonominin içerisinde deniz de vardır, orman da vardır, aş da vardır, sanat da vardır, dinlence de vardır, adalet da vardır; olmayan bir şey göstermek olanaksız!

Ekonomik sorunları yoluna koymadıkça ‘diğer’ sorunlar da ard arda boşluğu dolduruyor.

‘Ekonomi’, canlının beslenmesi, yaşamını sürdürmesi için ‘doyumu’ olarak ele alınmalı.

Ormanda yaşayan canlılar ‘karınlarını doyuracak’ besin bulamadıklarında kentlere indiğini hep biliriz de, yine de ormanları katletmekten uzak durmak yerine ‘o’ canlıların kenti talan ettiğini düşünerek kurşuna boğulmasına göz yumarız.

Orman canlılarının ‘beslenmesini’ sürdürebileceği kaynaklarının korunmamasına neden olan kim?

Ya da insanların ‘beslenme’ özgürlüklerinin kısıtlanmasına, üretim araçlarının mini bir azınlığın elinde olmasına, varsılın daha varsıl-yoksulun daha yoksul kalmasına neden olan kim?

‘Toplumsal gerçekçiler’ bunun adına ‘mutlu azınlık’ adı veriyor!

Ekonomik sorunu olmayan, halkın yaşamıyla uzaktan-yakından benzerliği bulunmayan, halk çocukları doğduğunda ‘mutlu azınlık’ katı için çaba harcarken ‘mutlu azınlığın’ çocukları başka dünyanın ‘ulaşılmazlıklarıyla’ uğraş içerisindedirler…

Katmanlar arasında bu denli ‘ekonomik’ belirsizlikler oluşturduğunuzda, bundan sonrasının sorunları dere yolunu oluşturmuş su gibi geliyor…

İşsizlik, demokrasi, laiklik…

***

Bir ülkenin yurttaşının iş istemek kadar, demokrasi istemek kadar, laiklik istemek kadar alkışlanacak başka ne olabilir ki?

Yaşamını sürdürmek için doğayı talan etmekten, haksız kazanç elde etmekten, kendi gibi düşünmeyeni yok saymaktan, başkasının inançları ile alay edilmesinden söz etmiyor…

Doğduğunu, büyüdüğünü, çalışmak istediğini, çalışarak yaşamını kazanmak istediğini, söylüyor.

İş yapabileceğini, çalışabileceğini, başkalarına da yararlı olabileceğini, suyu kullanabileceğini, toprağı işleyebileceğini, söylüyor.

Canlı evrimin konuşulması dışında, dünya kürede yaşayan insanların birbirinden ‘etnik’ yapıları nedeniyle ayrıştırılmasına çalışılmış olsa bile, bir arada yaşamanın yollarının aranması gerektiğini, söylüyor.

Her şeyden ‘insan’ olduğunu, söylüyor; yetmez mi?

***

24 Haziran seçimlerinde, özellikle cumhurbaşkanı adaylarının sıralanan ‘sorunlar’ konusunda gösterecekleri ‘inandırıcılık’ onları seçimin ‘kazananı’ yapacaktır.

Burada her ne denli iktidarın daha ‘şanslı’, daha ‘olanaklı’ olduğu düşünülmüş olsa bile, daha önce verilen ‘vaatlerin’ de yerine getirilip-getirilmediği de sorgulanacaktır.

Ülke ‘ekonomisinden’ dolayı yaşanan zorlukları sokaktaki herkes yaşıyor.

Sokakta her siyasi görüşten yurttaşlar var…

Muhalefet için ‘önemi olan’ sokağa yaşadıklarını anlatabilmek, onun için inandırıcı ‘çözüm’ yolları sunabilmek.

Çünkü sokak halktır…



KENDİMCE…



Burada kırsal bölge aday sıralamasından söz edince, ‘kim’ sorusunu yöneltenler oldu. Bilindiği gibi kuzey Adana diye adlandıran ormanla, tarımla, hayvanlıkla uğraşan kara parçası olarak da geniş yer kaplayan bir bölge burası. Burada yaşayanlar devletten iş istemek yerine ağaçtan çömlek-kaşık yaparak, toprağı her yıl düzenli işleyerek, ormanlarındaki ağaçlarını koruyarak, buralarda keçisini-koyununu besleyerek yaşama tutunurlar. Bunları bire bir görmeyen, bilmeyen ‘temsilcilerden’ hep uzak kalmışlardır burada yaşayanlar. Hayvanı, ormanı, toprağı tanıyanın arkasında tek yürek olurlar.

Şu an CHP Adana Milletvekili Aday Adayları arasında, toprağın-ürünün hangi zorluklarla, hangi uğraşlar sonucu elde edildiğini bilen-yaşayan, bu bölgede yaşayanlarla eşgüdüm içerisinde olacak bir isim deseler başta ORHAN TOKLU’yu söyleyebilirim…

TOKLU’nun bu bölgede yararlı olacağını düşünüyorum…

Oktay EROL

16.05.2018 22:17:42

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI