DAMDA Kİ İŞ MAKİNALARI?

DAMDA Kİ İŞ MAKİNALARI?

TRT’nin halk müziği arşivlerinde meşhur bir türkü vardı, Zehra Bilir söylerdi yanılmıyorsam.

“Manda yuva yapmış söğüt dalına”, bu türküyü hatırladınız mı? Türk halk müziğinin o zengin hiciv ve espri geleneğine iyi bir örnektir.

Tıpkı Nasreddin Hoca’nın “göle maya çalması” gibi.

Duyduğunuz da size komik gelip güldürse de, kadim Anadolu insanının, o zengin olayları kavrama ve eleştiri yeteneği karşısında şaşırıp kala kalırsınız.

****

Toplumlar da insanlar gibidir.Doğarlar, yaşarlar ve de ölürler.

Ve her günü gibi insanın, toplumlarında bir yılı bir yıla benzemez, bir yüzyılı başka bir yüzyıla benzemez.

Bazen zamanının ötesinde, ilerisinde olabilir, bazen de zamanın gerisinde, çağının gerisinde kalabilir, bunlar normaldir.

Anadolu bir çanak gibidir, üzerinde var olmuş binlerce kültürün ardından, damıtılmış halidir günümüz insanında var olan kültürü.

Anadolu her ne kadar kavim halklara, medeniyetlere beşiklik etmişse de, talanlara, savaşlara, hainliklere ve de cahilliğe de tanıklık etmişdir.

Kardeş kavgalarını, saray entrikalarını, dinsel yobazlıkları, katliamları da yaşamıştır.

****

2 milyonu aşkın nüfuslu bir belediye, Adana Büyükşehir Belediyesi. Belediye başkanı, yönetime gelirken barkovizyon şovların da “geleceğin kentini kurmayı” vaad ederek geldi, “teknoloji kenti, turizm kenti” diyerek geldi.

Hepsinden önemlisi, Adana’nın köyden, kente geçeceğini, maküs talihini yeneceğini, bu şehre bir “vizyon” katacağını söyleyerek geldi.

Kadim uygarlıkların yaşandığı bu kent, 1800’leri 1950’leri ve 2000 yıllık taşköprüsünü bir mazi olarak uhdesinde barındıran bu kent, 2014 beri iyileştirilmeyi umuyordu, şehreminisi tarafından. Umuyordu ki kent, geçmiş yöneticleri gibi kendini ranta teslim etmeyecekti, bağrına hançerler saplamayacaktı bu “yeni” yöneticisi, seçimler de söz verdiklerinin sadece bir kaçını yapabilse, tekrara ayağa kalkabilecekti.

Tabi, niyetler yetmiyor bir işi başarmanıza, samimiyet, dürüstlük, bir ideale adanmışlık, çalışmak ve de bilgi gerekiyor, başarmak için. Bunların hiç birinde varlık gösteremezsiniz, sizde herkes gibi, herkes de siz gibi olur. Farkınız kalmaz, öncekilerden, ötekilerden, Türkiye’nin kaderinden.

****
[caption id='attachment_88008' align='aligncenter' width='660'] DCIM100MEDIADJI_0080.JPG[/caption]
Bunca söz niye söylendi?

Kalemin sertliğini yumuşatmak için belki de. Yaşananlara kızgınlığımızı biraz daha azaltmak için.

Şehrin göbeğinde, bir yıkım yapılıyor, son günlerde. Türk Hava Kurumu binası olarak bilinen binada, 2 iş makinası, sabahtan başlayıp akşama kadar bol gürültülü bir tuhaf yıkım gerçekleştiriyorlar. Sosyal medya kullanıcıları bilir, nette bilirsiniz bazen komik fotoğraflar paylaşılır. Karadenizde yapılan bir binanın “yangın merdiveninin” ahşap olması gibi, veya vatandaşın motorsikletle “koyun taşınması” gibi.

Bu örnekler daha da uzar gider ama, 2 iş makinasının 10 katlı binanın damına çıkartılıp yıkım yapılması? Bence en absürd olay bu. Hiç bir iş güvenliği tedbirinin alınmadığı, hiç bir iş güvenliği yönetmeliğine uymayan bir yıkım !

Biraz’cık bir teknik bilgiye sahip birbirinin, derhal karşı geleceği bu yıkıma, bütün şehir “sessiz, tepkisiz” öylece bakıyor, izliyor.

Ne TMMOB’dan, ne inşaat mühendislerinden, ne mimarlar odasından, ne devletin Çalışma Bakanlığından, ne de siyasi partilerinden olaya dair en ufak bir tepki yok.

Ülke aynen böyle yönetiliyor anladığımız kadarıyla. Yok aslında birbirimizden farkımız!

Hepimiz aynı kafa da yaşıyoruz, okumuşu, cahili, eğitimlisi, eğitimsizi, zengini, fakiri hep aynıyız.

Cahil bir sıradan vatandaşın yaptığı, “ahşap yangın merdiveninden” daha çok içimi acıtan, binanın tepesine “manda yuva yapması” gibi absürdlükte, iş makinaları ile yıkımının yapılması.

Şaşırmıyoruz, bu ülke de şaşırmayı unuttuk, bir çok değerimiz gibi.

Cahilliğin vizyon, cüretin cesaret, kabalığın güç sanıldığı, pespayeliğin özgüven sanıldığı, kabullenildiği günler yaşıyoruz.

Bu böyle gitmez!
[caption id='attachment_88007' align='aligncenter' width='660'] DCIM100MEDIADJI_0014.JPG[/caption]


adanaulus

12.02.2018 11:48:28

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI