DEĞİŞİM

DEĞİŞİM

”Eğitim şart”, hatırladık değil mi hani bu ünlü Cem Yılmaz repliğini.
İnandık bu cümleye, eğitim şart dedik ama sadece kendimiz söyledik, kendimiz anladık sadece. Toplum 3 maymun misali duymuyor, bilmiyor, görmüyor ve hatta bu kapanmışlık halinden o kadar da memnun olmalı ki, uyanmak için dahi kafayı yastıktan kaldırmıyor.
Toplumun ilerlemesi için eğitim şart ama, bunu gündemimize almak için de bu coğrafyada algıda ve prensiplerde köklü bir değişim şart.
Buna birileri kuruluş ayarları mı der, yoksa güncelleme mi der bilemem ama bunların hepsinin işaret ettiği bir gerçek var ki, mevcut durum hiç içaçıcı değil, hatta felaket ve de sürdürlemez.
Eğitim, hukuk, sağlık, kültür, trafik, güvenlik, kentleşme, çevre sorunları ve daha ne sayarsak sayalım, hep inişde bir Türkiye var.
Bir ülke düzenini bozmak için nasıl ki bir üst akıldan bahsediyorsak, bir ülkeyi inşa veya revize etmek için de “ortak akıldan” bahsetmeye ihtiyaç var.
İçinde bulunduğumuz şartlarda, artık bu 80 milyonluk ülkeyi, ne bir parti, ne de tek adam yönetebilir. Bu çok net. Akp ile olmaz, olmaz, olmaz.
Hele de bu ülke, 15 yılda hırpalanmış, kurumları, kuralları, teamülleri, yerle bir edilmişse.
Bu ülkenin tüm aklı selim insanlarının acilen “değişim” kelimesine odaklanmasına ihtiyaç var.
Her nokta da değişim, her fikirde, her eylemde, ve de algıda değişim şart.
Nereden başlamalı değişime peki? Hangi kurumdan, hangi kişiden?
Tabi ki, değişime ilk önce kendimizden başlayacağız.
Doğrusu ve gerçekci olanı budur. Başkalarını değiştirmek çok zordur, ama kendimiz bir o kadar kolay.
Geldiğimiz noktada, şunu demeliyiz belki de, bu güne kadar yapılan herşey yanlışdı!
Mevlana’nın dediği gibi, “dünde kaldı cancağızım” diyerek, dünde kalanları bir daha asla tekrar etmemek üzere, bütün yaşam prensiplerimizi değiştirmeliyiz.
Biz düşündük ki, veya düşündürttüler ki, herzaman tek başımıza kurtulacağız, çözüm bireycilikte.
Bize yıllarca bireysel kurtuluş reçeteleri sundular, batı kaynaklı kültür istilacıları. Hep tek başına, hep sen “önemlisin” mesajları.
Ve hatta mutluluk tanımını bile “hayır” kelimesi üzerinden yaptılar bize. Ne kadar çok hayır dersek, o kadar mutlu olacakmışız. Oysa reçete “evet” demekte, “gel ne olursan ol” demekte, ötekileştirmeden, birbirimizi olduğu gibi kabul etmekte.
Ne zaman ki ben değil biz dersek, ne zaman ben değil sen dersek başaracağız.
Değişime de tam da bu noktada başlamalıyız.
Milli Eğitim Bakanı Ali Yücel’in 1946 de yaptığı gibi oğlu Can Yücel’i değilde, Gazi Yaşargil’i devlet bursuyla yurt dışına eğitime göndermesi gibi.
Bu ülkeyi var eden veya geniş bakarsak, herhangi bir toplumu var edecek tavır ve ruh budur.
Cumhuriyet niye var olmuştur, tabi ki, Çanakkalede, Sakarya’da, Ankara’da ve Ali Yücel’in tercihinde bu ruhla hareket ettiği için.
Neden kaybettik peki? “Sarı öküzleri” birer birer teslim ettiğimiz, “ölüm hak ama komşuya” dediğimiz için!....

adanaulus

17.10.2017 00:17:14

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI