DEVLET DUACILARI
Manşet Haber 24.08.2019 18:11:43 0

DEVLET DUACILARI

DEVLET DUACILARI

Osmanlının 1650 li yılları.
Ekonomik bunalım had safhada.
Ülke her yönden; ekonomik, siyasi, askeri, kültürel yönden dökülüyor.
Yolsuzluk, rüşvet, kayırmaca, vb. almış başını gitmiş.
Ülke yönetimindeki her mevki, her koltuk parayla satılmaktadır. Yahudi bankerlerden yüzde yüz faizle borç para bulabilenler istediği mevkiyi satın almakta sonra da bu parayı çıkarmak için halkın anasını bellemektedir.
Padişah IV. Mehmed altı yaşında bir sabidir. Haliyle ülkeyi anası Hâdice Turan Sultan idare ediyor.
Tanrıya topluca dua, müslümanlarca özellikle bunalımlı dönemlerde çok önemlidir; duanın doğrudan Tanrı tarafından kabul edildiği inancı yaygındır.
Osmanlı Devleti’nin hizmetinde, sayıları binleri bulan bir dini zümre, “duaguyan” bulunurdu. Bunlara devlet bütçesinden sürekli maaş verilirdi.
Defterdar Sarı Ali Efendi, bu maaşlarda kesinti yaptı. Şikayetler üzerine defterdarlıktan azlolundu ve önlemleri kaldırıldı. Kelleyi kurtardığına şükretti.
Kan, gözyaşı, acı, keder, yoksulluk ve açlık sonrası kurulmuş güzel ülkemiz Türkiye ve 2019 yılı.
Yine ekonomik bunalım had safhada.
Yine ülke her yönden; ekonomik, siyasi, askeri, kültürel yönden dökülüyor.
Yolsuzluk, rüşvet, kayırmaca, vb. yine almış başını gitmiş.
İğneden ipliğe herşeye zam yapılıyor. Sadece içtiğimiz çaya bu sene %40 zam yapıldı.
Vergiyi sadece çalışanlardan alıyorlar. Üstelik işverenler çalışandan kestiği vergiyi devlete ödemiyor.
Hal böyle olunca da AKP yükleniyor dolay vergilere.
Sanayi, tarım ve hayvancılık bitirilmiş.
Cumhuriyetin 1923 ten bu yana oluşturduğu bütün değerler satılmış. Ülkenin bütün bankacılık, sanayi, ticaret, vb. firmaları yabancıların eline geçiyor.
Ülkenin geçim kaynağı artık trafik cezası, bedelli askerlik, imar barışı, içki ve sigara, benzin ve mazot, elektrik, doğal gaz, vb. zamlar.
Ailemin geçiminin yanı sıra ülkemin geçimi de benim boynuma yüklenmiş durumda. Çünkü benim en büyük tüketim kalemlerim çay, sigara, içki ve mazot. Bu kalemleri tüketmezsem ben yaşayamam. Bunlar benim varlık nedenim. Artık nefes alamaz oldum, boğuluyorum.
Ben de her zora düşen insan gibi iş başa düştü deyip oturup düşündüm ve çözümü buldum.
AKP ye çözüm önerim:
Zaten diyanetin bünyesinde üretime hiçbir katkı koymayan, hazırdan beslenen bir sürü kadro var. Bunların bir kısmını “devlet duacısı” olarak belirleyip atasınlar. Bunlar her ay seksen bir vilayette, başlarında zaten bir işe yaramayan ilahiyat profesörleriile toplu duaya çıksınlar.
Bizi ancak bu “duaguyan”lar kurtarabilir.
Benden söylemesi.
Bu öneriye karşılık bir teşekkür bile beklemiyorum. Yeter ki ben kurtulayım. Yeter ki ülkem kurtulsun.
24 Ağustos 2019.
Mahmut TEBERİK

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°