DÜNYA SİNEMASINDAN 25 SEÇKİN ÖRNEK ALTIN KOZA’DA
Manşet Haber 24.09.2019 16:29:47 0

DÜNYA SİNEMASINDAN 25 SEÇKİN ÖRNEK ALTIN KOZA’DA

DÜNYA SİNEMASINDAN 25 SEÇKİN ÖRNEK ALTIN KOZA’DA






Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen ve 23 Eylül’de başlayan 26. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nin Dünya Sineması Seçkisi dikkat çekiyor. Dört farklı bölümde toplam 25 filmin sinemaseverlerle buluştuğu uluslararası program, bu yıl karanlıktan aydınlığa çıkışı arayan sinemacıların yapıtlarının Türkiye prömiyerlerinden oluşuyor.











23-29 Eylül tarihleri
arasında gerçekleşen 26. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’nin
Dünya Sineması Maltepe escort Seçkisi
’ne; dünya sinemasının önde gelen festivallerine
seçilen, ödüller kazanan ve sinema otoritelerince beğenilen filmler arasından,
insanlığın özellikle çağımızdaki sorunlarını sinema dilinin geniş olanaklarını
kullanarak irdeleyenler alındı. Aralarında zamanımızın büyük ustalarının ve ilk
uzun metrajlı filmlerini gerçekleştiren Mecidiyeköy escort yönetmenlerin de bulunduğu sinemacılar;
bir yandan totaliter rejimlerin ve savaşların yol açtığı trajedileri
eleştirilerini esirgemeden beyazperdeye aktarırken bir yandan da bütün
insanların eşit, özgür ve doğayla uyumlu yaşadıkları bir Mersin escort hayat özlemini dile
getiriyor.





Toplam 25 filmin gösterildiği Dünya Sineması Seçkisi’nin, bu anlayışla oluşturulan “Ustalara Saygı”, “Kadın Gözüyle Afganistan”, “İnsana Rağmen” ve “Panorama” başlıklı dört bölümü bulunuyor.









USTALARA SAYGI BÖLÜMÜ





Yaşam Boyu Başarı Ödülü, Çin sinemasında
ustaların ustası olarak nitelendirilen Xie
Fei
’ye takdim ediliyor. Bu nedenle “Ustaya
Saygı: Xie Fei”
başlığı altında Türkiye’deki ilk toplu gösterimi ve
masterclass’ı düzenleniyor. Xie Fei’nin
filmografisi, Çin’in dört bir yanında insanın, özellikle de kadınların zorlu
koşullar altındaki yaşama azmini takdir eden ve daha iyi bir hayat için umudunu
kaybetmeyen karakterlerin öykülerine odaklanıyor.





1965 yılında mezun
olduğu Beijing Film Akademisi’nde 40 yılı aşkın bir süredir ders veren Xie Fei’nin öğrencileri arasında Çin
sinemasına en büyük ödülleri kazandıran Chen Kaige, Zhang Yimou ve Jia Zhangke
bulunuyor.





Ustaya Saygı: Xie Fei Bölümü’nde usta
yönetmen Fei’nin; Altın Ayı ödüllü “Güzel Kokulu Ruhlar Gölünün Kadınları/The Women from the Lake of
Scented Souls”
, Gümüş Ayı ödüllü “Siyah
Kar/Black Snow”
ve Montreal ve Shanghai film festivallerinde En İyi
Yönetmen ödüllerini kazandığı “Bir
Moğol Masalı/A Mongolian Tale”
filmleri festival kapsamında izleyiciyle
buluşuyor.





KADIN GÖZÜYLE AFGANİSTAN BÖLÜMÜ





Bu yıl kadın
yönetmenlerle büyük bir atak yapan Afgan sineması Altın Koza’nın dikkatinden
kaçmadı. 40 yıldır dünya gündeminden işgal, savaş ve terör nedeniyle düşmeyen
Afganistan’ı ve Afgan sinemasını bir de kadın gözüyle izlemenin zamanı geldi. Kadın Gözüyle Afganistan başlığı
altında üç kadın sinemacının Berlin, Cannes ve Venedik film festivallerine
seçilen filmlerinin ilk toplu gösterimi Adana’da yapılıyor. Venedik
Uluslararası Film Festivali’nin Ufuklar bölümünde yarışan “Havva, Ayşe, Meryem/Hava,
Maryam, Ayesha”
adlı filmin yönetmeni ve Afgan Film Kurumu’nun ilk
kadın genel direktörü Sahraa Karimi festivalin konuğu oluyor.





2016 yılında Cannes Film Festivali “Yönetmenlerin On Beş Günü”
bölümünün büyük ödülünü “Kurtlar ve
Kuzu”
filmiyle kazanan Shahrbanoo Sadat, aynı bölüme seçilen
ikinci uzun metrajlı filmi “Yetimhane/Parwareshgah”
ile Adana’ya konuk oluyor. Sokakta yaşayan sinema delisi Kudret’in eğitim ve
hijyene önem verilen bir Sovyet yetimhanesine yerleştirilmesinden Taliban’ın
iktidarı ele geçirmesine dek geçen süreci konu alan film, bir döneme tanıklık
ediyor.





Bölümü tamamlayan üçüncü film olan “Yarım
Bıraktıklarımız/What We Left Unfinished”
ise Sovyet yönetimi altında
Afgan sinemasını anlatan bir belgesel. Yönetmen Mariam Ghani’nin Berlin
Film Festivali
“Forum” bölümünde prömiyeri yapılan filmi, sansür
nedeniyle tamamlanamayan beş filmin öyküsünü ve yaratıcılarının sinema
tutkusunu onların ağzından aktarıyor.





İNSANA RAĞMEN BÖLÜMÜ





İnsana Rağmen, özellikle gençlere,
çocuklara ve tabii ebeveynlerine hitap edebilecek; iklim değişimine
aldırmaksızın devam eden tüketim çılgınlığına karşı onları bilinçlendirecek ve
gelecek için onlara yol gösterecek bir bölüm olarak tasarlandı. Gezegenimizin
geçirdiği iklim değişiminin etkileri hayatımızı her geçen gün daha fazla
etkilediği halde insanın dünyayı ve kaynaklarını sorumsuzca sömürme hali de
bütün hızıyla devam ediyor. Bilim insanları bir yandan geri dönülmez noktaya
doğru hızla yol aldığımız konusunda bizi uyarırken bir yandan da çare arayışını
sürdürüyor.





Sivil toplum
kuruluşları ve aktivistlerin yanı sıra sanatçılar da dünyamızın geleceği için
umudu tüketmemek, çocuklarımızı çevre felaketlerinin yerine doğayla uyum içinde
sağlıklı bir gelecek sunmak için çaba gösteriyor. Geniş kitleler çevre
sorunlarına karşı hassasiyeti arttırmaya başladı. Herkesin yapabileceği basit
eylemlerle gidişata dur demek istiyorlar. Onlara içinde bulunduğumuz çağı ve
insanın dünyayı yeniden şekillendirirken doğaya, dolayısıyla kendine verdiği
zararı doğru anlatan, doğayla uyumlu yaşam tarzının insana nasıl mutluluk
verdiğini hatırlatan ve iklim değişimine karşı neler yapabileceği konusunda
fikir veren üç filmden oluşan bir program hazırlandı.





Bölüm, 2018-2019
yıllarında dünyanın önde gelen festivallerine seçilen ve ödüller kazanan üç
doğa dostu filmden oluşuyor: Madenciliğin yol açtığı doğa kıyımını, bilim
insanlarının araştırmaları çerçevesinde sergileyen “İnsan Çağı/Anthropocene: The
Human Epoch”
; küresel ağaçlandırma kampanyasıyla sera etkisini
frenlemeyi hedefleyen “2040” ve Sundance Film
Festivali’nde en çok ödül kazanan film olan, geleneksel arıcılık ve bal toplama
yöntemlerini konu alan “Bal Ülkesi/Honeyland”.





Filmlerin ilki:
yapımı dört yıl süren, ünlü aktris Alicia
Vikander
'in anlatıcısı olduğu, Toronto, Sundance ve Berlin film
festivallerinde büyük ilgi gören “İnsan Çağı/ Anthropocene: The Human Epoch”.“Manufactured Landscapes” (2006) ve “Watermark” (2013) filmlerini de
gerçekleştiren Jennifer Baichwal, Nicholas de Pencier ve Edward Burtynsky'nin imzasını taşıyan
bu film, insanın ‘gezegen mühendisliği’nde geldiği aşamayı gözler önüne
seriyor. Uluslararası bilim insanlarından oluşan Anthropocene Working Group’un
dünyadaki jeolojik değişime dair on yıllık bir araştırmasını temel alan İnsan
Çağı, Çin kıyılarını kaplayan beton duvarlardan Şili'nin Atacama Çölü'ndeki
lityum buharlaştırma çukurlarına varıncaya dek, başta madencilik olmak üzere
gezegendeki büyük sömürünün boyutunu gözler önüne seriyor.





Bu filmin haklı
eleştirel yaklaşımının karşısına ise adı kadar tatlı bir film olan “Bal
Ülkesi/Honeyland”
konarak insanlara başka bir hayatın mümkün olduğu
hatırlatılmak istendi. Makedonya’nın bir dağ köyünde yaşlı annesiyle birlikte
yaşayan, geçimini geleneksel yöntemlerle bal üreterek kazanan Türk asıllı ve
filmde Türkçe konuşan Hatice’nin öyküsü izleyenlerin içini ısıtıyor. Hatice'nin
yeni komşularına balcılık konusunda verdiği öğütleri tutmaları üzerine gelişen
olaylara odaklı “Bal Ülkesi/Honeyland”, ABD'nin en önemli festivali Sundance’te
bu yıl en fazla ödül kazanan film oldu. Dünya Sineması Jüri Büyük Ödülü’nün
yanı sıra mükemmel görüntüleri ve yaratıcı sinema dili nedeniyle Jüri Özel
Sinematografi Ödülü ve Jüri Özel Orijinallik Ödülü kazandı. Kuzey Amerika’da temmuz
ayında gösterime giren Tamara Kotevska and Ljubomir Stefanov imzalı film,
eleştirmenler ve izleyicilerden şiirselliğiyle övgüler topluyor.





Gezegenimiz somut
biçimde değişirken elimiz kolumuz bağlı oturacak mıyız? 2015 yılında şeker
tüketiminin zararlarını konu alan “That
Sugar Film”
ile sükse yapan Avustralyalı Damon Gameau bu kez bitki örtüsünü
ele alıyor. Bir kızı bulunan Gameau, onun 25 yaşına geleceği 2040 yılında “Dünya neye benzeyecek?” sorusunu
soruyor. Çölleşmiş bir dünya yerine bütün çocukların geleceği için dünyayı
olabildiğince çok ağaçlandırmanın iklim değişimi ve başka olumsuz çevre
faktörlerini önleyebileceği bilimsel savıyla küresel çapta bir kampanya başlatılır.
Bu kampanya özellikle okullara sunulur. Var olan ormanları dahi koruyamadığımız
bugünlerde “2040” filmi; durmaksızın ağaç dikerek yeşil bir gelecek uğruna
çaba göstermenin umutsuzluğa ve yılgınlığa kapılmaktan daha yapıcı olduğu
fikriyle çocuklara iyimserlik aşılıyor.





PANORAMA BÖLÜMÜ





Cannes’da Ödül Kazanan Filmlerin Türkiye Prömiyerleri
Adana’da





2019 Cannes Film
Festivali’nin en büyük ödüllerini kazanan filmlerin Türkiye prömiyerleri, Adana Altın Koza Film Festivali’nde
yapılıyor. Altın Palmiye kazanan Bong
Joon Ho
imzalı “Parazit/Gisaengchung”; En İyi Yönetmen ödülünü alan Dardenne Biraderler imzalı “Genç
Ahmed/Le Jeune Ahmed”
; Emily Beecham’a En İyi Kadın Oyuncu Ödülü
kazandıran Jessica Hausner imzalı “Küçük
Joe/Little Joe”
ve Antonio Banderas’a En İyi Erkek Oyuncu Ödülü
kazandıran Pedro Almodovar imzalı “Acı ve
Zafer/Dolor y Gloria”
Türkiye’de ilk kez Adanalı sinemaseverlerin
beğenisine sunuluyor.





Senaryosu Almodóvar’ın yaşamından otobiyografik
izler taşıyan “Acı ve Zafer”de; hayatının eski parlak günleri geride kalmış
ünlü bir yönetmenin 1960’larda taşrada geçen çocukluğundan gençlik yıllarının
unutulmaz ilk aşkına, bugüne kadar yaptığı tercihlerle şekillenen hayat hikayesi
ve yaşamında iz bırakan olaylar duygu yüklü bir bakış açısıyla anlatılıyor.





Güçlü senaryosu ve
janrlar arası duruşuyla dikkat çeken “Parazit”te Bong, “Snowpiercer” ve “Okya”da işlediği sosyal adaletsizlik ve
farklı toplumsal sınıflar arası kutuplaşma konusunu, yüksek mizah ve hicivle
ele almaya devam ediyor.





Jessica Hausner’in bilimkurgu-gerilimi
“Küçük
Joe”
da; ideal sıcaklıkta güzelce bakılıp kendisiyle düzenli konuşulunca
sahibine oksitoksin ve serotonin salgılatarak mutlu eden Küçük Joe, beklenmedik
yan etkileri de olan, genetiğiyle oynanmış kırmızı bir çiçektir.





Dardenne Biraderler’in Belçika'da doğup
büyümüş, dinini öğrenme ve uygulama çabasındaki Arap kökenli “Genç
Ahmed”
in hayata bakışı, tanıştığı bir imamla değişiyor ve çevresindeki
insanları sorgulamaya başlıyor. Radikalleştikçe kendini bir ıslahevinde
buluyor.





Karanlık Öykülerden Çıkan Eşitlik ve Özgürlük Işığı





Uluslararası
programda bu yıl öne çıkan iki Guatemala yapımı yer alıyor. Gösterildiği
Venedik Uluslararası Film Festivali’nde Yönetmenlerin Günleri Bölümü Büyük
Ödülü’nü kazanan, ünlü yönetmen Jayro
Bustamante
imzalı bir hortlak hikâyesi “Ağlayan Kadın/La Llorona” ve Cannes
Film Festivali’nde en iyi ilk filme verilen Altın Kamera ödülünü kazanan Cesar Diaz imzalı sosyal gerçekçi “Annelerimiz/Nuestras
Madres”
, Maya Ixil halkına uygulanan soykırımı birbirinden çok farklı
ama aynı güçte çarpıcı biçemlerle aktarıyor.





Locarno Uluslararası
Film Festivali’nde Regis Myurpu’ya En İyi Erkek Oyuncu dalında Altın Leopar
kazandıran ve FIPRESCI Ödülü’nü alan Maya
Da-Rin
imzalı “Ateş/A Febre” de, Brezilya’daki Desana yerli halkının yaşam koşullarını
tür sinemasıyla harmanlayarak anlatan, şaşırtıcı güçte bir ilk film. Laos’tan Mattie Do ise Venedik Yönetmenlerin
Günleri’nde gösterilen filmi “Uzun Yürüyüş/Bor Mi Vanh Chark”ta, sosyo-ekonomik
eleştirisini zaman kavramıyla oynadığı kompleks bir hortlak hikayesinin içine
gizliyor.





Polonyalı usta Agniezska Holland’ın Berlin Uluslararası
Film Festivali’nde yarışan “Bay Jones/Mr. Jones”u da, tarihin
karanlık bir döneminin tanıklığı aracılığıyla bugüne ışık tutuyor. Ukrayna -
Rusya ilişkilerini anlamak için bu filmin ince işçiliğiyle tarihte yolculuk
etmek elzem. Alexander Zolotukhin’in
Berlinale Forum seçkisinde yer alan filmi “Bir Rus Genci/Malchik Russkiy” ise
savaş karşıtı bir mesaj için izleyiciyi çok daha geriye, 1. Dünya Savaşı’na
götürüyor ve geçmişte çekilmiş izlenimi veren görüntüleriyle, gencecik bir
askerin cephedeki çilesini bir müzik eserinin provasına paralel olarak yenilikçi
bir üslupla anlatıyor.





Erkek egemen toplumun
karanlığı da seçkideki filmlerin mizah dolu eleştirilerinin hedefinde. “#DişilHaz/#Female
Pleasure”
belgeseli dünyanın dört bir yanından kadınların sesi olurken Mitevska Kızkardeşler’in Berlin Uluslararası
Film Festivali’nde Altın Ayı için yarışan ve Ekümenik Jüri Ödülü kazanan “Onun
Adı Petrunya/Gospod postoi
, imeto i' e Petrunija” filmi, kadın
olarak baskılandığı cemaate beklenmedik bir eylemle isyan ediyor. İsveçli Gürcü
yönetmen Levan Akin, Cannes Film
Festivali’nin Yönetmenlerin On Beş Günü seçkisinde yarışan “Ve Sonra Dans Ettik/And Then We
Danced”
te; anayurdundaki eril şiddete ve cinsiyetçiliğe dans ederek
direnmenin ve özgürleşmenin yolunu bulan bir karaktere odaklanıyor.





Filistinli Ahmad Ghossein ise Venedik Uluslararası
Film Festivali Eleştirmenlerin Haftası’nda yarışan ve Eleştirmenlerin Haftası
Büyük Ödülü ile İzleyici Ödülü’nü kazanan “Bütün Zaferlerimiz/Jeedar El Sot”da,
ironik biçimde halkının esaretini anlatırken Filistin-İsrail çatışmasının
gerçekliğinden kopup karanlığın içinden bir çıkış yolu gösteremiyor.






DÜNYA SİNEMASI
BÖLÜMÜ


Ustalara Saygı: Xie Fei / Tribute: Xie Fei

FİLMİN ADI

YÖNETMENİ

ÜLKE

A Mongolian Tale/Bir Moğol Masalı

Xie Fei

Hong Kong, Çin

The Women from the Lake of Scented Souls/Güzel Kokulu Ruhlar Gölünün
Kadınları

Xie Fei

Çin
 

Black Snow/Siyah Kar

Xie Fei

Çin
 

Kadın Gözüyle Afganistan / A Female Gaze To Afganistan

FİLMİN ADI

YÖNETMENİ

ÜLKE

Hava, Maryam, Ayesha/Havva, Meryem, Ayşe

Sahraa Karimi

Afganistan

The Orphanage/Yetimhane

Shahrbanoo Sadat

Danimarka, Almanya, Afganistan, Fransa, Lüksemburg

What We Left Unfinished/Yarım Bıraktıklarımız

Mariam Ghani

Afganistan, Katar, ABD

İnsana Rağmen

FİLMİN ADI

YÖNETMENİ

ÜLKE

Anthropocene: The Human Epoch/İnsan Çağı

Jennifer Baichwal, Edward Burtynsky

Kanada

2040

Damon Gameau

Avustralya

Honeyland/Bal Ülkesi

Tamara Kotevska, Ljubomir Stefanov

Makedonya

Panorama

FİLMİN ADI

YÖNETMENİ

ÜLKESİ

Parasite/Parazit

Joon-ho Bong

Güney Kore

Pain and Glory/Acı ve Zafer

Pedro Almodovar

İspanya

Young Ahmed/Genç Ahmed

Jean-Pierre Dardenne, Luc
Dardenne

Belçika, Fransa

First Love/İlk Aşk

Takashi Miike

Japonya, İngiltere

Little
Joe/Küçük Joe            

Jessica Hausner

Avusturya,
İngiltere, Almanya

Our Mothers/Annelerimiz

Cesar Diaz

Guatemala, Belçika, Fransa

And Then We Danced/Ve Sonra
Dans Ettik

Levan Akin

İsveç, Gürcistan, Fransa

The Wild Goose Lake/Güney
İstasyonunda Randevu

Diao Yinan

Çin, Fransa

The Weeping Woman/Ağlayan Kadın

Jayro Bustamante

Guatemala, Fransa

The Fever/Ateş

Maya Da-Rin

Brezilya, Fransa, Almanya

The Long Walk/Uzun Yürüyüş

Mattie Do

Laos, İspanya, Singapur

A Russian Youth/Bir Rus Genci

 Alexander Zolotukhin

Rusya

All This Victory/Bütün
Zaferlerimiz 

Ahmad Ghossein

Lübnan, Fransa

#Female Pleasure/#Dişil Haz

Barbara Miller

İsviçre, Almanya

Mr. Jones/Bay Jones

Agnieszka Holland

Polonya, İngiltere, Ukrayna

God Exists, Her Name is
Petrunija/Onun Adı Petrunya

Teona Strugar Mitevska

Makedonya, Belçika, Fransa,
Hırvasitan, Slovenya


YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°