GDO’LU EKMEKTE ESNAFIMIZIN SUÇU YOK
Manşet Haber 21.03.2017 12:50:04 0

GDO’LU EKMEKTE ESNAFIMIZIN SUÇU YOK

GDO’LU EKMEKTE ESNAFIMIZIN SUÇU YOK

Adana Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği (Adana ESOB) Başkanı Nihat Sözütek, Adana’da bir firma tarafından üretimi yapılan ve ekmeği olduğundan hacimli gösteren ve geç bayatlatan ekmek katkı maddesinden GDO’lu soya çıkmasıyla ilgili açıklama yaptı.
GDO’lu soyanın sadece yem amaçlı olarak ülkemize girebildiğini ve insan gıdası olarak kullanılmasının yasak olduğunu, buna rağmen kötü niyetli kişilerin bu katkı maddesini insan gıdalarında kullanabildiğine dikkat çeken Başkan Nihat Sözütek, piyasada belirli bir marka adıyla satılan mayanın sağlığa zararlı olup olmadığını fırıncı esnafının bilemeyeceğini söyledi.
Sözütek, 'Ticari işletmeler kâr elde etmek için bu tip şeylere girebiliyor. Ülkemizde GDO'lu ürünlerin satışını tamamen yasaklanmış olarak biliyoruz. Dolayısıyla GDO’lu soyanın da gıda maddesi olarak kullanılması yasak. Hayvan yemi olarak ülkemize giriş yaptıktan sonra, gıda maddesi olarak kullanılıp kullanılmadığını da bilmiyoruz. Burada bizim fırıncı esnafımızın ne alakası, ne de suçu yok. Bunu kimler üretmiş, esnafımızı alet etmiş ise toplum adına, halkın sağlığı adına cezasını çeksin. Kimse de esnafımızı böyle bir suçun içerisine karıştırmasın. Çünkü, bu ürün nihayetinde katkı maddesi. Bunu piyasaya çıkmadan araştırması gereken de esnafımız değildir'dedi.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°