ÇUKUROVA ÖDÜLÜ TYS BAŞKANI ÖZYALÇINER’E VERİLDİ
KÜLTÜR-SANAT 28.03.2024 22:33:00 0

ÇUKUROVA ÖDÜLÜ TYS BAŞKANI ÖZYALÇINER’E VERİLDİ

Çukurova Ödülü 2024 Adana Yazarlarevi’nde düzenlenen törenle Türkiye Yazarlar Sendikası'na (TYS) verildi.

Çukurova Ödülü 2024 Adana Yazarlarevi’nde düzenlenen törenle Türkiye Yazarlar Sendikası'na (TYS) verildi. 

Tören, TYS Genel Başkanı Adnan Özyalçıner ve Çukurova Sanat Girişimi (ÇSG) kurucusu, TYS Adana temsilcisi Çetin Yiğenoğlu'nun yaptığı söyleşi ile başladı. Yiğenoğlu yaptığı konuşmanın ardından ödül plaketini  Özyalçıner'e sundu. ÇSG YouTube kanalından canlı yayınlanan Ödül Töreni müzisyenler Özgür & Rüya'nın  dinletisiyle renklendi.

Yiğenoğlu konuşmasında, “TYS tam 50 yıl önce izlerine basarak kalem yonttuğumuz yiğit edebiyatçı, yazar, aydın 70 dostumuzun girişimleri ile 12 Mart 1974’te kuruldu. Bu tarih karanlıkların, 60’ların ışığını kapatmaya çalıştığı bir dönemdi”diyerek şöyle devam etti:

“Beş altı yıl sonra Türkiye’yi koca bir hapishaneye, bir cehenneme çevirecek 12 eylül darbesine adım adım yaklaşılıyordu. Kanın gövdeyi götürdüğü bir dönemde enine boyuna düşünülerek öylesine bir örgüt kuruldu ki sahipsiz, sosyal güvenlikten yoksun, çalışamayan, kalemiyle ürettiklerinden başka bir geliri olmayan yazarlara sahip çıkmayı amaçlıyordu bu örgüt… Yazarların özlük haklarını savunmanın yanı sıra her zaman bıçak sırtı bir hayat süren yazarları savunmak, cezaevine düştüğünde onları koruyup kollamak, gereksinimlerini karşılamak gibi tüzüğünde yazılı olmayan sorumlulukları da yerine getiren bir mevzi, bir korunak oldu bu örgüt 1970’ler Türkiyesinde. Şimdiki gibi STK denilen yapılanmalar yoktu. Demokratik kitle örgütleri vardı. Bazı sendikaların, DİSK’in yanı sıra TYS, bir numaralı örgüt olarak bayrağı eline almıştı. Toplumsal mücadelenin her alanında kültürel değerlerimizi savunmak, yazarlara sahip çıkmak, yaralılara baktırmak, ölenlerin anısını sahiplenmek gibi inanılmaz bir toplumsal yükümlülük üstlenen TYS birçok bataklıktan, askeri darbelerden, dikta yönetimlerinden geçerek, dimdik ayakta durarak bugüne geldi.

Çukurova Ödülü’nün plaketi Anadolumuzun öz kültürel kaynaklarından esinlenilerek yapılmıştır. Antik çağdaki Mitras yenigün kozmogonisini imleyen toroktoni sürecinin anlatıldığı heykelcik plakete dönüştürülmüştür. Antik heykelcikte Mitras Hititlerin beyaz boğasının üstündedir. Kılıcıyla onu öldürerek evren yılının boğa burcundan kova burcuna geçmesini sağlamaktadır.

Çukurova Sanat Girişimi, Anadolu’nun bütün taşınır-taşınmaz, somut olmayan kültürlerine sahip çıkmak gibi bir sorumluluğun bilinciyle bu plaket yapılırken Mitras’ın elinden kılıcı alarak kalemi verdik. Biz kalemin kılıçtan keskin olduğuna inanıyoruz.

Çukurova Ödülü 2024’ü alan TYS Genel Başkanı Adnan Özyalçıner de “Düşünce ve ifade özgürlüğünün olmadığı ülkelerde ve ülkemizde insan hak ve özgürlükleri de yoktur. Eserleriyle, yazılarıyla, müziğiyle, resmiyle bu baskı durumuna karşı çıkacak olan bütün yazar ve sanatçı dostlarım, arkadaşlarım adına bu ödülü alıyorum. TYS nin 50 yılı kutlu olsun” diye konuştu.

Bu yılın ödülü verilen TYS için hazırlanan kitap ÇSG’nin https://www.cukurovasanatgirisimi.com/ adresli web sitesinde yayınlandı. 

Daha önce sanatçı, bilim insanı ve kuruluşlara verilen ödüller ise sırası ile şöyle: Nihat Ziyalan, Taha Toros, Ayla Kutlu, İpek Ongun, Prof. Dr. Erman Artun, Ülkü Tamer, Yaşar Kemal, Mehmet Aksoy-Necah İbrahim,  Haluk Uygur, İsa Çelik, Nedim Gürsel, Tariq Ali, Dil Derneği, Mehmet Özdoğan, Feyza Hepçilingirler. 


YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°