“HÜKÜMLÜLERİMİZ TOPLUMUN BİR PARÇASI”
Manşet Haber 12.12.2018 21:19:14 0

“HÜKÜMLÜLERİMİZ TOPLUMUN BİR PARÇASI”

“HÜKÜMLÜLERİMİZ TOPLUMUN BİR PARÇASI”






Adana
Cumhuriyet Başsavcısı Ömer Faruk Yurdagül, hükümlülerin toplumun bir parçası
olduğunu belirterek, “Bir insanın cezaevine girmesi, hemen onu otomatik olarak
kötü bir insan yapmaz. Devlet onlardan asla vazgeçmez. Biz onlardan
vazgeçmiyoruz. Kural ihlali yapmışlar, cezalarını çekecekler; ama onlar hala
toplumumuzun bir parçası. Hem bizim onlara hem de onların bize ihtiyacı var.”
dedi.      





Adana
Cumhuriyet Başsavcılığı Koruma Kurulu üyeleri, 2018 yılının son toplantısı Adana
Denetimli Serbestlik Müdürlüğü Toplantı Salonu’nda Cumhuriyet Başsavcısı Ömer
Faruk Yurdagül başkanlığında yapıldı. Toplantıya, kamu kurum ve kuruluşlarının
müdür ve temsilcilerinden oluşan kurul üyeleri katıldı. Toplantıda Denetimli
Serbestlik Müdürlüğü tarafından yapılan sunumda, müdürlük koordinesinde
yürütülen ve yükümlülerin topluma kazandırılması, meslek edindirme, istihdam ve
sosyal faaliyette bulunmalarını sağlayan kurulun faaliyetleri hakkında bilgi
verildi.





Orman
Bölge Müdürlüğü ile yapılan protokol çerçevesinde 2018 yılında Denetimli
Serbestlik hükümlüleri tarafından 19 bin fidanın dikildiği, 210 hektar alanda
da 135 bin ağacın bakımının yapıldığı kaydedilen sunumda, şu bilgiler verildi:





 “Yapılan çalışmalar kapsamında, 217 yükümlü,
çeşitli alanlarda meslek kursu almış, ahşap boyama ve vernikleme kursuna
katılan 89 yükümlümüz, 4 bin takım okul sırasını yenilemiştir. Yine yüzey
boyama kursuna katılan 306 yükümlümüz, şimdiye kadar 224 okulun boyasını ve
oyun alanlarının çizimini yapmıştır. Okul boyama çalışmalarından devlete 2
milyon 710 bin lira katkı sağlanmıştır.”





Sunumun
ardından konuşan Cumhuriyet Başsavcısı Ömer Faruk Yurdagül, hükümlülerin
topluma kazandırılması ve istihdam sağlanması açısından kurul çalışmalarının
aktif bir şekilde devam edeceğini söyledi. Denetimli Serbestlik Müdürlüğü
bünyesinde 17 bine yakın hükümlü bulunduğunu kaydeden Yurdagül, suça karışmış
insanların rehabilitasyonunun çok önemli olduğunu vurgulayarak, “Nasıl ki
herkes engelli adayıysa, herkes aynı zamanda bir hükümlü adayıdır. Kimin başına
ne zaman, ne geleceği belli olmaz. Bir insanın cezaevine girmesi, hemen onu
otomatik olarak kötü bir insan yapmaz. Devlet onlardan asla vazgeçmez. Biz
onlardan vazgeçmiyoruz. Kural ihlali yapmışlar, cezalarını çekecekler; ama onlar
hala toplumumuzun bir parçası. Hem bizim onlara hem de onların bize ihtiyacı
var. Onların meslek edinmesi, toplumla bütünleştirilmesi, rehabilite olmaları
adına Koruma Kurulumuzun çalışmalarını çok önemsiyorum. Önümüzdeki yıl etkin ve
hızlı karar alınabilmesi için güçlü bir Koruma Kurulu oluşturarak, kurulun
amaçları doğrultusunda daha önemli ve etkin projeler üretme arzusundayız” dedi.



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°