“KADIN EMEĞİ SÖMÜRÜSÜ ARTIYOR”
Manşet Haber 7.03.2019 14:54:18 0

“KADIN EMEĞİ SÖMÜRÜSÜ ARTIYOR”

“KADIN EMEĞİ SÖMÜRÜSÜ ARTIYOR”






Türk
Mimar ve Mühendis Odaları Birliği (TMMOB) Adana İl Koordinasyon Kurulu (İKK)
Kadın Komisyonu 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla yaptığı basın
açıklamasında kadın emeğinin sömürüsünün her geçen gün artmaya devam ettiği
vurgulandı.





Açıklamada
Türkiye’de kadın olmanın  özgürlük için sürekli mücadele etmeyi
gerektirdiği vurgulanırken, kadınların toplumun her alanında var olduğu
belirtilerek, “Kapitalist sömürüye, erkek egemen sisteme, güvencesiz, esnek
çalışma koşullarına, eve hapseden zihniyete karşı olduğumuzu duyuruyoruz”
denildi.





Basın
açıklamasında şu görüşlere yer verildi:





“Bugün
dünyanın her yerinde kadının anıldığı, sorunlarının çeşitli platformlarda
tartışıldığı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü.!





Dünya
nüfusunun yoksulluk içinde yaşayan
1.4 milyar insanın yüzde 70'ini kadınların oluşturduğu, en yoksul işçilerinin
yüzde 60'ını (330 milyon) yine kadınların oluşturduğu ve kadınların erkeklere
göre yüzde 20 ila yüzde 50 arası daha az maaş aldığı günümüzde; sürdürülebilir,
adil ve kalkınmış bir toplumu inşa etmenin pek mümkün olamayacağı gerçeği göz
ardı edilmemelidir.





 Kadınlar,
küresel kapitalist sistem ve neo-liberal politikalar yüzünden her geçen gün
yoksullaştırılıyor, işten çıkarılıyor ya da sigortasız, çok düşük ücretle
güvencesiz çalışamaya mahkûm ediliyorlar, ev içinde görünmeyen emeği daha da
artıyor, krizin yükünü ezilenlere, kadınlara yükleyerek, özelleştirme,
taşeronlaştırma uygulamaları ve esnek çalışmanın yaygınlaşmasıyla, kadın
emeğinin sömürüsü artmaya devam ediyor. Büyüyen işsizlik ve yoksullaşmayla
kadınlar, ev eksenli çalışmaya itilerek güvencesiz ve sosyal haklardan yoksun
kılınıyor. Ucuz iş gücü olarak çalıştırılan kadınlar, hayatın her alanında
cinsiyetçi politikalar nedeniyle ayrımcılığa uğruyor. Yaşamın tüm alanlarında
yeterince temsil edilememektedirler. Egemen sınıfın çıkarlarına hizmet eden
cinsiyet ayrımcılığı çözülmeden özgür ve eşit bir toplum yaratılması mümkün
değildir. Kadınların mücadelesi, aynı zamanda insanın ve emeğin özgürleşme
mücadelesidir.





Ekonomik
hayatta var olmayı, sosyal hayatta söz sahibi olmayı, tüm alanlarda erkek
egemenliğine karşı var olma mücadelesi verirken toplumun kadınla ilgili
konularda duyarlılığının yeterli olmadığı gerçeği de göz ardı edilmeyecek kadar
büyük sorundur. Demokratik, ileri bir toplum için, kadın olarak güçlenmemiz,
yaşam alanlarımızın genişletilmesi;  eğitim, istihdam, sağlık, siyaset,
hukuk vb. alanlarda eşit fırsat ve olanaklardan faydalanabilmemiz önem
taşımaktadır. Bu nedenle biz kadınların toplumsal hayata tam ve eşit
katılımının önündeki engeller nasıl aşılabilir sorusuna ortak bir cevap
bulmamız, çözümü konusunda da çaba göstermemiz gerekiyor. Talepleri uğruna
bedeller ödeyen biz kadınlar ertelenmiş, ellerinden alınmış haklarının iade
edilmesini beklemek yerine kadınlar kendi mücadelelerini vererek almalıdır.





Türkiye’de
kadın olmak,  özgürlük için sürekli mücadele etmeyi gerektiriyor. Çünkü
kadınlar; bir emekçi olarak sömürülmesinin yanı sıra, ayrımcı, cinsiyetçi yasal
yaklaşımlar, gelenekler ve toplumsal kurallardan dolayı bir yığın sorunla karşı
karşıyadır.





Bu
yıl da 8 Mart’ta yüksek sesle bir kez daha;  biz varız ve kapitalist
sömürüye, erkek egemen sisteme, güvencesiz, esnek çalışma koşullarına, eve
hapseden zihniyete karşı olduğumuzu duyuruyoruz.





BİZLER;





-
Çalışan kadınlarımızın çalışma koşullarının iyileştirilmesi,





-
Eşitlik, hayata katılma, kendini gerçekleştirme ve geliştirme; üretme ve
üretimin sonuçlarından hak ettiği payı alma anlamında fırsat eşitliğini
sağlama, 





-
Cinsel ayrımcılığın sona erdirilmesi,





-Kadınlara
uygulanan her türlü şiddetin önlenmesi gibi süregelen sorunlar her zaman
öncelikli hedeflerimizdir.





-
Her türlü cinsiyet ayrımcılığının, şiddetin, ekonomik eşitsizliğin, çocuk ve
kadın istismarının, sömürünün olmadığı, daha demokratik yaşam taleplerimizin
elde edildiği dünya özlemimizin gerçekleşeceği günlerde olmamız ancak BİZ
KADINLARLA mümkün olacaktır diyerek,





Biz
kadınlar bedenimize, emeğimize ve kimliğimize yönelik her türlü ayrımcılığa ve
şiddete karşı 100 yıllık birikimimizle mücadeleye devam ediyoruz. 
Özgürlük tutkumuzla her günü 8 Mart’a çevireceğiz. Mücadelemizde ısrarcıyız!





Yaşasın
8 Mart! Yaşasın Kadın Dayanışması…”



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°