Manşet Haber 11.11.2019 22:04:31 0

'KALDIRIM İŞGALLERİ ADANA'YA YAKIŞMIYOR'

'KALDIRIM İŞGALLERİ ADANA'YA YAKIŞMIYOR'

Adana ESOB Başkanı Nihat Sözütek, kaldırımların amacının yayaların geçişini kolaylaştırmak olduğunu belirterek, işyerlerinin önündeki kaldırımı ürünlerini teşhir için kullanan ya da masa sandalye atmak suretiyle işgal eden işyerlerini uyardı. Kaldırım işgalinin yasaya göre suç olduğunu dile getiren Sözütek, esnaf ve sanatkarlardan, işyerlerinin yasal sınırlarını aşmamalarını ve kaldırım işgaline sebebiyet vermemelerini istedi.
Adana Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (Adana ESOB) ve Minibüsçüler Odası Başkanı Nihat Sözütek, kaldırım işgalleri ve yol kenarına yapılan sağlı sollu araç parklarının Adana'nın imajına zarar verdiğini söyledi. Kaldırım işgallerinin hem görüntü kirliliğine hem de haksız rekabet ve kazanca neden olduğunu kaydeden Başkan Sözütek, kentin bir an önce bu çirkin tablodan kurtarılması gerektiğine işaret etti.
Modern kentlerde kaldırımların sadece yayalara ait olduğunun altını çizen Başkan Sözütek, 'Bir şehrin kaldırımlarındaki düzen ve intizam, o kentin medeniyet seviyesinin göstergesidir. Çağdaşlığı yakalamış kentleri inceleyin hiç birinde kaldırımı işgal eden bir esnafa rastlayamazsınız. Kentimizde ise kaldırımlar adeta işgal altında. Yüzölçümü ve nüfusu bakımından Türkiye'nin sayılı büyük kentlerinden olan Adana, maalesef kaldırım işgalleri nedeniyle büyük bir köyden farksız' dedi.
Kaldırım işgalleri sebebiyle yayaların araç yolunu kullanmak zorunda kaldığını kaydeden Başkan Sözütek, 'Amacı yayaların geçişini kolaylaştırmak olan kaldırımlar maalesef bazı işletmeler tarafından ürünlerinin teşhiri için, kafeterya, restoran gibi işletmeler tarafından da masa sandalye atılmak suretiyle işgal edilmiş durumda. Bunlara, kaldırımlara konan tabelalar, yol kenarlarında araçların sağlı sollu gelişi güzel park edilmesi, bisiklet, motosiklet gibi vasıtalarının araç yolu yerine kaldırımları kullanması, zaman zaman da otomobillerin kaldırımlara çıkması eklenince yayalar için kaldırımda yürümek adeta eziyete dönüşüyor. Kaldırımları kullanamayan yayalar araç yoluna iniyor. Zaten bir çok caddede sağlı sollu araç parkları nedeniyle trafik akışı tek şeride düşüyor. Hal böyle iken yayaların da araç yolunu kullanmak zorunda kalması hem yayaların can güvenliğini tehlikeye atıyor hem de kent trafiğini felce uğratıyor' şeklinde konuştu.
'ADANA'YA YAKIŞMAYAN MANZARA'
Kentin dokusun bozan bu tablonun yılın 12 ayı uluslararası festivaller ve fuarlara ev sahipliği yapan Adana'ya yakışmadığını vurgulayan Başkan Sözütek, 'Yaşadığımız kente karşı hepimizin sorumlulukları var. Esnaf ve sanatkarlarımız bu sorumluluk bilinciyle hareket etmeli, işyerlerinin yasal sınırlarını aşarak işgale sebebiyet vermemelidir. Kaldı ki kaldırım işgali 5326 sayılı Kabahatler Kanununa göre suç teşkil ediyor ve bu suçun para cezası var. Esnaf ve sanatkarlarımız, herhangi bir cezai durumla karşı karşıya kalıp mağdur duruma düşmemek için kurallara uygun davranmalıdır' şeklinde konuştu.
Adana'nın bu tablodan arınıp çağdaş bir kent kimliği kazanabilmesi için kenti yönetenlere de çağrı yapan Başkan Sözütek, 'Başta Adana Valimiz sayın Mahmut Demirtaş olmak üzere Büyükşehir Belediye Başkanımız sayın Zeydan Karalar, Emniyet Müdürümüz sayın Zafer Aktaş ve ilçe belediye başkanlarımızdan istirham ediyorum. Adana'yı kanunsuz uygulamalardan, kaldırım işgallerinden, cadde ve sokakların otopark olarak kullanılmasından kurtarsınlar' ifadelerini kullandı.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°