'KAPILAR' KIRILDIKTAN SONRA...

'KAPILAR' KIRILDIKTAN SONRA...


Haberin var mı taş duvar?





Demir kapı, kör pencere,





Yastığım, ranzam, zincirim,





Uğruna ölümlere gidip geldiğim,





Zulamdaki mahzun resim,





Haberin var mı?





Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,





Karanfil kokuyor cıgaram





Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...





Ahmed Atif’in ‘İçerde’ şiiri, her okura, her okuyuşunda yeni izler katar!





Duvarların, demir kapıların, kör pencerelerin yaşamımızda bıraktığı ‘kör lekelere’ başkaldırır.





Her şey duvarların gerisinde olup bitiyor!





Duvarlara açılan kapılar sonuna dek kitli-gizli!





Yanı başlarında silahlılar bekliyor, içeride olup-biteni kimseye duyurmamak için…





‘Bahar’ gelir mi böyle ‘memlekete’?





Çiçekler açar mı, Nisan ayında, kokusunu yayar mı portakal çiçekleri?





***





Şimdi duyduk…





Yeni ‘icraatı’ olarak, belediyenin bahçe duvarlarını yıktırıyordu.





Yurttaş ile belediye çalışanları arasında o ‘duvarın’ hem olması, hem de ‘işgal’ ettiği alanın görsel güzellikten uzak olmasını doğru bulmuyordu!





İş makineleri görevlerini yaparken, işinin başındaydı, saydamlıktan yana birkaç tümce söyledi. Kimse ‘olur mu öyle şey’ diye sormadı, soramadı!





Geçmiş beş yıllık süreçte yapılanlar gün gibi ortaydı…





Gülümsüyordu…





***





Önce belediyenin kapılarını kaldırdı, herkes kiminle oturup konuştuğumuzu bilsin diye…





Ardından, kentin üretebilen kollarını harekete geçirdi.





Tarımı canlandırmalıydı,





Sanayi ürünlerinden daha çok, doğal üretim alanlarını çalıştırmalıydı,





Salt insanı değil, havyaları da doğal besinden yararlandırmalıydı,





Ürettiklerini satabilmek için kooperatifçiliğe önem vermeliydi,





Tüm bunları yapmak için ‘kısıtlı’ bütçesinin de olduğunu biliyordu…





Zorlu kış ayları koşullarına, kısıtlı bütçeye, en önemlisi de ‘ilk’ olması nedeniyle benimsetme zorluklarına karşı direnerek ‘düşündüklerini’ yerine getirmeye başladı.





Düşünsel olarak ‘en’ karşıt bilinen ideolojiler bile yapılanları önemsedi.





Ülkemizde ekonomik sıkıntılar yaşanırken,





İşsizlik yaşanırken,





Yerli üretimde zorluklar yaşanırken,





Pazarda kaygılar yaşanırken…





Burası ‘komşu’ kentlere doğal ürettikleri nohut, fasulye, bal türü besinler göndermeye başladı.





Belki de yurdumuzda en çok konuşulması gereken,





Birçok yerel yönetimi sarsan konu da,





‘Yıllık gelir-gider tablosu’nu büyük bez afişle belediye binasına asması olmuştu.





Duvarı yıkılmış, kapıları kaldırılmış, nisanda ‘bahar’ yaşayan kent…





***





31 Mart yerel seçimlerinin ardından mazbatasını alan bazı belediyeler, görevlerine başlamadan önce, makam odalarının kapılarını kaldırma ‘yarışına’ girdiler!





Kimler yok ki, kapıları kaldıranlar arasında?





‘Muhalefet’ partilerinin belediye başkanlarından,





‘İktidar’ partilerinin belediye başkanlarından…





Makam odalarının kapılarını söken-sökene…





Bu kadar mı?





Başta ‘saydamlık’ ne olacak örneğin?





Müteahhide ‘ihaleler’ nasıl verilecek?





Yurttaş ‘doyabilmek’ için hangi alanları ekecek-biçecek?





Hangi üretilen ürün için kooperatifleşmeye gidilecek?





Belli dönemlerde ‘gelir-gider’ tablosu belediye binasındaki yerini bulacak mı?





Nisan ‘bahar’ olacak mı?





***





Ahmed Arif’in dediği gibi:





“Haberin var mı taş duvar?





Demir kapı, kör pencere…”





Yeter mi?





İlk Fatih Mehmet Maçoğlu, Tunceli’nin Ovacık ilçesinde ‘makam odasının’ kapılarını kaldırması anlamlıydı.





Maçoğlu’nun Tunceli Belediye Başkanı olmasının ardından belediyenin duvarlarını yıktırması da anlamlıydı.





Seçimin ardından ‘ilk duyduğum’ kapı kaldırma olayı da anlamlı olabilir de…





İş, ‘kapı kaldırma şovuna’ dönüştü ama…





Mazbatayı alan ‘kapı kaldırma’ girişiminde bulunuyor!





Nazım’ın ‘kız çocuğu’ndan ilk dizeler:





“Kapıları çalan benim





Kapıları birer birer





Gözünüze görünemem





Göze görünmez ölüler…”





Ya ‘kapıları’ kaldırdıktan sonra…



Oktay EROL

12.04.2019 20:03:24

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI