KARS’IN 3G’Sİ: GAR, GIŞ, GIYAMET
Manşet Haber 16.02.2020 13:35:23 0

KARS’IN 3G’Sİ: GAR, GIŞ, GIYAMET

KARS’IN 3G’Sİ: GAR, GIŞ, GIYAMET

Değişik bir rotadan gidelim dedik. Van Gölü Ekspresi ile Tatvan’a kadar müthiş keyifli doğa ve manzara içerisinde yol aldık. Bu rotanın şanssızlığı son durağının Van olmaması… Emin olun, tren hattı Tatvan değil de Van’da bitiyor olsaydı bugün Kars çılgınlığı kadar Van çılgınlığını da konuşuyor olacaktık. Tatvan sonrası karayolu ile devam ederek 7 saatlik bir yolculukla Kars’a ulaştık. Dönüşü ise Doğu Ekspresi ile yaptık. Gezinin ana teması tren ve Kars’tı. Bir geziyi daha bitirip evimize dönerken Kars’a dair neler kaldı aklımızda derseniz kısaca buraya not düşelim.

Nuri Bilge Ceylan filmlerinden daha yavaş bir yaşam tarzı, dingin ve yavaş şehir…

Büyük çoğunluğun gelenleri halen turist değil de misafir gibi gördüğü bir bozulmamışlık. Gözü açıkların azınlıkta olduğu bir kent ama nereye kadar bu böyle gider, gelenler mi fırsatlar mı bozacak bu kenti, bilinmez. Ama görünen o ki bazı şeyler değişecek.

110 bin nüfuslu şehir 110 bin civarı turist alıyor ve Doğu Ekspresi sayesinde bu sayı daha da artacak gibi görünüyor.

Zarif ama bakımsız tarihi yapılar, kötü restorasyonlar, mimaride, yemekte Selçuklu izi, Osmanlı izi, Ermeni izi, en çok da Rus izi, en az da bu çağın izi, İpek Yolu’nun ve Türklerin Anadolu’ya giriş kapısı. Doğu’nun en doğusu, Doğu’dan gelene Batı’nın ilk kapısı…

Hafiften kaydıraklı yürüyüşler ve buzlu sokaklar, saçaklardaki buzlar, ağaçlardan pisleyen kargalar nedeniyle yol ortasında yürümenin en güvenli olduğu şehir.

Soğuğun çıldırttığı Çıldır Gölü. Sarıbalık nesli tükeniyor ama Çıldır’da yemek yemenin halen simgesi.

Ani Harabeleri, Dünya Kültür Mirası listesinde ama sanki gizleniyor.

Sarıkamış. Ah Enver ah, yatacak yerin yok.

Kar beyazlığının insanı sarhoş ettiği ve tilkilerin cirit attığı ilçe yolları…

Kars’ın 3G’si: gar, gış, gıyamet. Suyun donmaması için buzdolabında saklandığı yer…

Cemal Süreya‘nın hiç gitmediği Kars için, “Öyle güzel ki ölürüm artık/ beyaz uykusuz uzakta/ Kars çocukların da Kars’ı/ ölüleri yağan karda/ donmuş gözlerimin arası” diye şiir yazdığı şehir.

Kent merkezinde özgürlüğün tadını çıkaran kargalar, sokaklarda ise insana kendini hemen sevdiren uysal köpekler…

İnsanlar Kars için mi gidiyor? Trenle nostaljik bir yolculuk için mi, eğlenceli bir yolculuk için mi? Yoksa sadece sosyal medyada gördükleri pozları vermek için mi, bir macera gözüyle baktıklarından mı? Moda olduğundan mı? Sanırım hepsinden biraz var.

Kars, gelenlerden hoşnut, biraz şaşkın ama hazır değil.

Kars kaşarı her gidenin aldığı bir ürün durumunda… Zor iklim koşulları için dayanıklı eski ürünler yerini hızlı tüketilen endüstriyel ürünlere bırakıyor. İnsanlar hediyelik alıyor. Çerkez peynirinden aldığım lezzeti vermiyor bana. Damak tadı tartışılmaz.

Sanki burası herkesin unuttuğu bir yerdi ve kar sessizce dünyanın sonuna yağıyordu” diye yazar Orhan Pamuk, “Kar” eserinde. Buna ufak ekleme yapmak lazım: “Ve birden insanlar Kars’ı keşfetti.” Kışına, yazına, trenine akın var şimdilerde.

Trenlerde boş yer yok. Biletler karaborsadan bile temin ediliyor. TCDD zamanından önce bilet satışları ve şeffaflık konusunda sınıfta kalmış durumda. TCDD, numarasız yolcularla ayakta bile yolcu alıyor. Tam bir curcuna… Vagonlar vagonlara eklenmiş ve uçsuz bucaksız bir katar olmuş. Beraberinde riskler büyüyor. Umut ediyorum, kötü bir haberle uyanmayız bir sabah.

 

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°