KENTTEKİ İNSANLARIN YÜRÜYÜŞ HIZI İLE EKONOMİK FAALİYETLER ARASINDA İLİŞKİ VAR MIDIR?

KENTTEKİ İNSANLARIN YÜRÜYÜŞ HIZI İLE EKONOMİK FAALİYETLER ARASINDA İLİŞKİ VAR MIDIR?


Son yıllarda kentlerde yaşayan çalışanlar sanki haftanın temposu yetmezmiş gibi hafta sonları çılgın yürüyüşler, tempolar ve tırmanışlar peşindeler. Belli bir özlem var ama istikrar yok. Ben öyle ortamı bulduğumda dinlenip, hareket etmemeyi, yemeyi ve kitap okumayı uyumayı tercih edenlerdenim. Ya ben tembelim ya da onlar hiperaktif derken bu konuda bir gariplik olduğu düşüncesiyle araştırmaya başlayınca bilimin bu konuya 43 yıl önce el attığını gördüm. Önce psikologlar ve tabi en sonunda da ekonomistler konuyla ilgili araştırmalar yapmışlar. Şimdi bu bulguları aktarıp bir sonuca bağlayacağım.


Yürüyüş hızları kentin ekonomik faaliyetlerini gösterir mi ? ya da diğer değişle kentin metabolizma hızı gibi düşünülebilir mi? Bu konuda psikolog Marc ve Helen Bornstein ilk kez 1976 yılında çalışma yapmışlar. Çalışmanın amacı aslında artan insan nüfusu ile bireyin davranışları arasındaki ilişkiyi anlamaktı. Bu yüzden, kendilerini sıcak güneşli günlerde altı farklı ülkedeki 15 farklı şehir ve kasabanın ana faaliyet merkezlerinde çalışma yaptılar. Yürüme hızı ve popülasyon arasında ortaya çıkan korelasyon çarpıcı şekilde doğrusaldı. Sadece birkaç istisna dışında, kalabalık şehirlerde insanlar küçük şehirlere göre daha hızlı yürüyorlardı. Analizlere göre kentte yaşam kırsal kesime göre daha hızlı hareket ettiğini aynı zamanda 'kültürel yapıya bakılmaksızın, yerel nüfusun büyüklüğüne göre düzenli bir şekilde değişen bir yaşam tarzı olduğunu' gösteriyordu.


Bornsteinler, şehirlerin kişilerarası yoğunluğunun, hızlı yürümek gibi 'sosyal müdahaleyi' azaltan davranışları tetikleyebileceğini öne sürdü. Psikolog Stanley Milgram, şehrin duyusal aşırı yüklenmesinin, bir insanın çevresel uyarımını sınırlandırmak için sosyal bir geri çekilme tepkisi olduğunu söyledi. Bu durumda hızlı hareket ederek duyulan rahatsızlıktan uzaklaşılmaya çalışılıyordu. Metrekareye düşen insan sayısı arttıkça bireysel alanlarına girilen insanlar bir reaksiyon olarak hızlı yürüyerek oradan uzaklaşmak eğilimi taşıyor şeklinde özetleyebiliriz.
1989'da D. Jim Walmsley ve Gareth Lewis 'bilişsel aşırı yük' teorisindeki bazı kusurlara dikkat çektiler. Bazı insanlar aktif ve teşvik edici bir ortamda gelişirken bunun yanında, çok yavaş bir yaşam temposunda da bilişsel ve davranışsal değişiklikler olmaktadır. Bu yüzden Walmsley ve Lewis, önce Bornstein'ların sonuçlarını doğrulamak ve doğrularsa, kendilerinin kentsel yürüme hızı için bazı nedenler önermek için yola çıktılar.
İlk hedef yeterince kolaydı. Walmsley ve Lewis, 7 milyonluk Londra'dan 6 bin nüfuslu Glen Innes'e 6.000) kadar İngiltere ve Avustralya'da 10 yerde 1300 yaya üzerinde çalışma yaptılar. Önceki çalışmayla uyumlu olarak, araştırmacılar şehri büyüdükçe, yürüyüş yapanları daha hızlı hale getirdi. Ancak etki Bornstein çalışmasında olduğu kadar derin değildi. Sabah Londralılar, çalışma saatlerinde saniyede 1,68 metre yürüme hızına sahiplerdi,
Ardından Şehir büyüklüğü ile yürüme hızı arasındaki ilişkinin olası bir açıklaması olarak, araştırmacılar ekonomik faktörlerin kilit rol oynayabileceğini öne sürdüler. Bir şehir büyüdüğü zaman, ücretler, geçim masrafları gibi geleneksel faktörlerin yanında bir faktör daha devreye girdi. Zamanın değeri ya da maliyeti. Ekonomik güdüler insanlar için zamanı çok daha değerli hale getirdi. Ataların değişiyle “vakit nakittir “tezini doğruladı.
California Eyalet Üniversitesi'nden psikolog Robert Levine'nin yürüttüğü 1999'daki bir çalışmada, zaman, para ve yürüyüş arasındaki bağlantı daha da geçerlilik kazandı. Levine, dünyadaki 31 ülkeden çeşitli şehirlerde basit nüfus büyüklüğünün ötesinde, kentsel yayaların hızını etkileyen diğer kültürel faktörlerin ne olduğunu araştırdı.
Levine yürüme hızı, iş hızı ve zamanı doğru kullanma gibi değişkenleri ölçmeye çalıştı. Levine'ye göre, yürüyüş hızıyla ilgili ilk on şehir Dublin, Amsterdam, Bern / Zürih, Londra, Frankfurt, New York, Tokyo, Paris, Nairobi ve Romaydı. Nairobi hariç en hızlı yürüyen şehirler gelir düzeyi yüksek ülkelerdi İstatistiksel analiz bu genel algıyı doğruladı: Yürüme hızının en güçlü üç sosyal öngörüsünden ikisi, bir ülkenin GSYİH'sı ve satın alma gücü paritesiydi . Gerçekten de, Levine tüm 'yaşam temposu' ölçütlerini göz önüne aldığında, yaşam hızının Batı Avrupa ve Japonya gibi 'ekonomik açıdan yüksek gelirli ülkelerde' gelişmemiş ülkelere göre daha hızlı olduğunu buldu. Daha hızlı tempolu yerler daha ekonomik olarak üretken olma eğilimindeydi ve bu zamanın değerini ve ardından yaşam hızını arttırmaktaydı.
2006’da İngiliz psikolog Richard Wiseman tarafından 32 ülkedeki yaya hızlarında daha dar kapsamlı bir araştırma yapılmış olmasına rağmen, Levine’nin bulguları ile uyum içinde değildir ve sonuçlarından bazıları Levine'den oldukça farklıdır; Mesela Tokyo, Wiseman listesinde 19. sırada. Yine de, Dublin ve New York gibi diğer şehirlerin ilk 10'da kaldığı söylenmelidir. Wiseman Singapur, Çin ve Brezilya'daki hızlı yürüme hızlarını yükselen ekonomilerin bir yansıması olarak ifade etti.


Peki kent kalabalığından kaçıp kendini doğaya atan ve tempolu yürüyüş yapan kişiler ile ilgili çelişkili bir durum yok mu?. Doğa ve çevresel çeldirici etkiler azaldıkça insanlar doğada yavaş yürüyeceğine neden tempolu yürür. Aslında tam aksine keyfini süre süre yavaş yavaş yürümesi gerekir. Acaba bu insanların yoğun hafta sonrası alıştıkları tempodan vazgeçmeden ya da öğrenilmiş bir çaresizlik gibi yürüyüş tempolu olur yargısıyla hareket etmekte midir? O nedenle doğaya gidin tembellik yapın, derin nefes alın, dinlenin kentlerde zaten yeterince koşturmaca var. Sevgili kentliler kırsalda yaşam dingin , huzurlu ve yavaştır. Kentteki aceleci ve iki ara bir derede sıkıştığınızda bulduğunuz çözümleri kırsala taşıyarak oralarıda olumsuz etkilemeyin. Doğallığı ve davranış biçimlerini bozmayın. Gittiğiniz yerin binlerce yıllık kurallarına uyunuz. (Not : Tüm bu tespitler sporcuları bağlamaz)


 


İsmail GÜNEŞ

2.05.2019 22:05:27

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI