KOLTUKLARINDAN KUŞ BAKIŞI İZLEYEN...

KOLTUKLARINDAN KUŞ BAKIŞI İZLEYEN...


Koltuklarından kuşbakışı izleyen…





Japonya’da, okula başlayan öğrencilere ‘ilk’ gösterilenler arasında ‘hızlı tirenler’ olduğu söylenir.





Öyle ki…





‘Bu denli hız yapan bir treni şu ana dek bizden başka yapan olmadı’ denerek, öğrencilere ‘ulusal bilinç’ verildiği de eklenir…





Bu işi ilk kez yapmışlarsa,





Bu işi insanlarına adamışlarsa,





Bu işi geleceğin güzelliğiyle donatmışlarsa denecek söz var mı?





Anımsar mısınız?





Birkaç yıl önce köprü yapımında görevli bir Japon’un; gözetiminde yerleştirilen bir halatın yerinden kopması, her hangi bir can kaybına neden olmamasına karşın, kendi canına ‘ya bir kaza olsaydı’ diyerek kıymıştı!





Bu Japonlar nasıl bir canlı ki; anlamak çok zor!





***





Bugün Ankara-Konya arasında çalışan Yüksek Hızlı Tren’nin Yenimahalle ilçesine bağlı Marşandiz istasyonunda kontrol lokomotifine çarpıyor.





İlk belirlemelere göre iki vagon devriliyor…





Şu an için dokuz kişinin yaşamını yitirdiği, elli dolayında yaralı olduğu söyleniyor…





Bu ya da benzer olaylardan sonra yapılan ‘soruşturma başlatıldığı duyuruldu’ sözlerini duyuyoruz hep!





Bu ya da bundan önce yaşananlar vardı…





Bu ya da bundan önce yaşamlarını yitirenler vardı…





Bu ya da bundan önce ‘olaya’ neden olanlar ile ‘gerekçeler’ vardı…





Bu ya da bundan önce olanlar şu an için karanlıkta’





Peki ya soruşturma…





***





Daha bundan beş ay önce Edirne’nin Uzunköprü ilçesinde yaşanmıştı,





Uzunköprü’den İstanbul Halkalı’ya gitmek için yol alan yolcu treni, ray sisteminin bulunduğu menfezde toprak kayması nedeniyle, trenin beş vagonunun devrilmesi sonucu yirmidört yolcu yaşamını yitirmiş, üçyüzonsekiz yolcu da yaralanmıştı!





Bilirkişiler, soruşturmalar, incelemeler…





Bunun ‘sorumlusu’ kimdi ki?





Yağışlar denildi, ansızın gelen yağmur denildi…





Ogün trende üçyüzaltmışiki yolcu vardı…





Bunca yolcunun taşınmadığı gün yok!





Bunca yolcunun taşındığı tren raylarının ‘denetimini’ yapacak görevli de yok!





***





Daha öncelere gidelim:





İkibindokuzda, Bilecik Bozüyük’te Eskişehir-İstanbul arasında yolcu taşıyan tren, hemzemin geçitte iş makinesine çarpıyor. Trende bulunan beş kişi yaşamını yitiriyor…





Bir yıl önce ikibinsekizde, İstanbul-Denizli arasında çalışan Pamukkale Ekspresi Kütahya yakınlarında raydan çıkması sonucu oluşan kazada dokuz kişi can veriyor.





İkibindörtte, İstabbul-Ankara arasında yolcu taşıyan Yakup Kadri Karaosmanoğlu adı verilen hızlandırılmış tren, Sakarya’nın Pamukova ilçesi yakınlarındaki Mekece köyü dolayında raydan çıkıyor. Kazada kırkbir kişi yaşamını yitirirken, yetmişdört yurttaş da yaralanıyor…





Günlerce, yıllarca süren ‘soruşturma’ sonucunda kazanın sorumluları şöyle anıldı:





‘Ortada bir kaza ile tesadüf var…’





‘Kaza rastlantısal…’





Bu arada kimi raporlar çelişkili bulundu, bilirkişiler belirtilen sanıkları kusursuz buldu, kimilerini ‘asıl kusurlu’ denilmesine karşın mahkeme ‘adli kontrol koşuluyla’ serbest bıraktı…





Ya yaşamını yitirenler, yaşamını yitirenlerin yakınları, kazanın nedeni, kazanın ‘nedenine’ duyarsız kalanlar…





Can acıtıcı…





***





Yalnız tren kazaları mı?





AKP iktidarı döneminde yaşanan gerek tren kazaları, gerek iş kazaları, başka yerlerde yaşamını yitirenlerin ‘yargı’ sürecinde gerçekleşenler yüzü güldürmüyor…





Burnumuzun dibinde, Aladağ’da, geçtiğimiz yıl yaşanan bir ‘cemaate’ ait yurt kazasında yaşamlarının yitiren öğrencilerin, yurdun kapısını kilitleyen görevlilerin, olay anında yaşananlara duyarsız kalanların ‘yargı’ süreci’ ortada…





İnsan canı bu denli neden ucuz?





***





Günün yirmidört saati ellerden düşmeyen akıllı telefonlar,





Dünyanın en hızlı trenler,





En son teknolojik ürünler dendiğinde ‘Japonlar’ diyoruz…





Sorumluluk alanlarında ‘yaşanan’ en küçük olayları üstlenenler, denilince de ‘Japonlar’ diyoruz…





Bizde yaprak kımıldamıyor. Yaşanan kazalar, yiten canlar, üstlenilmeyen sorumluluklar, sönen ocaklar, gözü yaşlı çocuklar hergün biraz daha büyürken…





Bugün Ankara-Konya arasında çalışan Yüksek Hızlı Tren’nin Yenimahalle ilçesine bağlı Marşandiz istasyonunda kontrol lokomotifine çarpıyor.





Ya sorumluları…





Koltuklarından kuşbakışı izlemeyi yeğliyor…



Oktay EROL

17.12.2018 00:43:15

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI