ÇUKUROVA, DİCLE, ANADOLU ÜNİVERSİTELERİNİN 50. YILI: OSMANLI VE TÜRKİYE'DE ÜNİVERSİTE OLUŞABİLDİ Mİ, 'DESPOTLUK' İLE NE İLGİLERİ VAR?

ÇUKUROVA, DİCLE, ANADOLU ÜNİVERSİTELERİNİN 50. YILI: OSMANLI VE TÜRKİYE'DE ÜNİVERSİTE OLUŞABİLDİ Mİ, 'DESPOTLUK' İLE NE İLGİLERİ VAR?

Boğaziçi uzun bir süredir üniversite olabilmenin, mevcutları koruyabilmenin direncini sürdürmeye çalışıyor. Olandan çok şey kaybetti. Bu hafta iki mevzu üniversiteye değinmeme yol açtı. Bunlardan biri; alanda hiçbir soruyu yanıtlayamayan adayların yükseköğretime, dahası esas işi araştırma olan fakültelere kabul edilmesidir. YÖK-ÖSYM’nin baraj puanlarını kaldırması sonrası, ilgili alanda doğru yapamadığı gibi yaptığı 4 yanlışın bir “eksi” yanıt sayılması kuralı yüzünden girdiği o program türünde eksiye düşse bile programa kayıt hakkı kazanmasıdır; YÖK Atlası üzerinden ulaşılan verilere dayalı olarak bu hafta bu haberler çok öne çıkmış bulunuyor.

İkincisi ise mensubu olduğum Çukurova Üniversitesinin kuruluş kanununun Resmi Gazete’de yayımlandığı 30 Kasım 1973 tarihi itibarıyla 50.yılını kutluyor olmasıdır. Aynı tarihte Dicle ve Anadolu Üniversiteleri de kurulmuş bulunuyor.

Batı literatüründe Osmanlı “kuralsız despotluk” sayılıyordu, sultan/kral/monark istediğini çok da bir ilkeye bağlı olmaksızın yapabilirdi. Aradan 300 yıl daha geçmiş olmakla birlikte bu “kuralsızlık” aşılabildi mi acaba? YÖK ve üniversitelerin kanunu var da kanunların ruhu var mı, işliyor mu, küçük prensliklere dönüşen rektörlüklerin, onun üst prensliği YÖK’ün, daha esaslısı Saray’ın-reisliğin talep ve baskıları ne kadar “üniversite kanunu ruhu” içinde sayılır, YÖK ve üniversitelerimiz birer “kuralsız despotluk” örneği mi oluşturuyor, dahası önceleri de yazdığım üzere, üniversite fikri bu topraklarda yeşerebildi mi, esas bu sorulara yanıt aramamız gerekiyor.

İLK ÖRNEKLERİ 2 BİN 500 YILLIK, MODERN TARİHİ 1000 YILLIK


Üniversite/akademi konsepti, Antik Yunan’daki geometri ve felsefe bazlı okullara (MÖ 600’lere kadar), en ünlüsü Platon’un akademisi, Aristoteles’in lisesine kadar geri götürülebilir.

Batı’da modern ilk üniversiteler 1088 yılında kurulmuş olan Bologna Üniversitesi, ondan 100 yıl kadar sonra 1160 yılında kurulan Paris Üniversitesi ve 1167 yılında kurulan Oxford Üniversitesidir.

Osmanlıda modern anlamda askeri bir iki oluşum dışında Maarif ve Üniversite fikrinin ilk yansımaları ancak ilk maarif kurumu Mekatib-i Rüştiye Nezareti (1838) ile başlatılabilir. Kurumsal anlamda ilk modern bilim-üniversite girişimi Encümen-i Danış (1851-1862) sayılır. Encümen-i Danış’ın Kurucusu Mustafa Reşit Paşa olup Ahmet Cevdet Paşa’ya Osmanlı Tarihi <[em>Tarih-i Cevdet] yazdırılıyor. Bu süreçte oluşturulan Darülfünun ilk dersini 1863’te veriyor ama 1900’lere kadar düzenli bir eğitim öğretim yapılamıyor, kısmi bir mali ve idari özerklik ancak 1912’de veriliyor.

O günden bugüne bazı yüksekokullar oluşsa da bir türlü üniversite fikri oluşamıyor.

1946 SÜRECİ: ‘ULUSAL’ VE ‘POZİTİVİST’ OLANA BİLE TAHAMMÜL YOK


Evrensel üniversitemiz zaten olmadı, Darülfünun, bilim fen evleri, fikri bile 1840’lara kadar oluşmamıştı, 1900’lere dek tek bir tane bile kurulamadı, denemeler başarısız oldu, 1900’de İstanbul Darülfünun’u ile başlayan somut süreç 1933’te “Türk” üniversitesi konseptine dönüştü, 1946 Üniversiteler Yasası, üniversite anlayışına uygun en ideal olabilecek yasalardan biri sayılır ama yasanın pratiğe çok etkisi olmadı, 1946 yılı aynı zamanda bu yasayı çıkaranların tasfiye edilmeye başlandığı yıllar oldu. Cumhuriyet ile özdeş amaçlarla oluşturulan Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinden (DTCF), çiçeği burnunda Ankara Üniversitesinden Boratav, Boran, Berkes, Muzaffer Şerif uzaklaştırıldı, bölümler ve üniversite üst yönetimleri kıskaca alınmaya başlandı.

Türkiye’nin kültürünü, edebiyatını, toplumunu, tinini, psişiğini/ruh halini, normlarını/kurumlarını, tarihini/yapısını araştırmaya bile tahammül olmadığını gösteriyordu 1946 sürecindeki tasfiyeler. Evrensel veya ulusal bir ilkeye kurala dayanmıyordu, daha başkası bir yana “pozitivist” bilimlere bile tahammülsüzlüğün, 1908 Hürriyet Devrimi ve 1923 Cumhuriyet Devrimlerinin örselenmeye başlandığı, ABD-İngiltere ağırlıklı tefeci bezirgan rejime doğru evrilişinin ilk somut ayak izlerini oluşturuyordu maalesef.

EVRENSEL VEYA ULUSLARARASI DEĞİL ‘ABD-NATO’ ODAKLI ODTÜ, HACETTEPE VE BOĞAZİÇİ


Osmanlı üniversite tarihinde yerlisi yoksa da Beyrut’ta Fransız’ı ABD’lisi var. Oradan yetişme İhsan Doğramacı’sı var. ODTÜ, 1950’li yıllarda NATO hikayesi ile birlikte buna uygun üniversite ihtiyacı doğuyor.  ODTÜ (kanunu 1959), Hacettepe (kanunu 1969), ABD kökenli tarihi Robert Kolejin dönüştürülmesi ile Boğaziçi (kanunu 1971) ile kuruluyor.

1945’ten itibaren, özellikle de NATO ile birlikte, NATO şemsiyesi altında NATO ve Batı sermayesinin bölgedeki yüksekokul düzeyinde insan ihtiyacını karşılayacak, mezunları iyi “İngilizce” bilen “üniversite” ihtiyacı beliriyor.

İhsan Doğramacı’nın adı hem ÖDTÜ ile hem de Hacettepe ile çok içten kesişiyor, birine mütevelli heyeti başkanlığı, diğerine kuruculuk yapıyor. Dahası YÖK’ün kuruluşunu ve başkanlığını yapıyor, ilk özel vakıf üniversitesi Bilkent’i kuruyor.

1946, 1960, 1971, 1980, 1998, 2016 DARBE VE TASFİYELERİ: BAYAR-MENDERES, GÜRSEL, DEMİREL, DOĞRAMACI, ÖZAL, GÜRÜZ, FETÖ, ERDOĞAN


NATO’nun, Menderes’in, Demirel’in, Doğramacı’nın, Özal’ın, BOP’un, FETÖ’nün, Erdoğan’ın yükselişi, bunlar arasında nasıl bir bağ bulunmaktadır acaba? Ayrıntılarına girmeden 1946 tasfiye süreci Bayar-Menderes, 147’likler  27 Mayıs;, mülkiyelilerin/hocaların tutuklanması  12 Mart, 1402likler 12 Eylül, Fetö yükselirken bazılarının baskılanması 28 Şubat, en büyük tasfiye 15 Temmuz KHK sürecinde yaşanmış bulunuyor.

Bilim ve üniversiteler baskı altına alınırken, farklı düşünenler tasfiye edilirken nedense hep bazı isimlerin yolu dönüp dolaşıp kesişiyor.

KRİTİK İKİ İSİM: TÜRKİYE’DE ÜNİVERSİTE FİKRİNİN KURUCU İSMİ VE YASASI HASAN ALİ YÜCEL, YIKICI İSMİ VE YASASI İHSAN DOĞRAMACI


Türkiye üniversite tarihinin en sembolik iki önemli ve kalıcı ismi kim diye sorulursa Hasan Ali Yücel bir tarafta, İhsan Doğramacı diğer tarafta sayılabilir. Hasan Ali Yücel saf üniversite fikrinin ve yasasının destekçisi, taşıyıcısı, kurucu ismi iken Doğramacı üniversite fikrinin ve yasasının yıkıcısı sayılır.

Böyle bir değerlendirmenin dayanağı için 1946 Üniversite Yasası ve 1981 YÖK-Yükseköğretim Kanunu ve YÖK yeterlidir. Ölçütlerine gelince, “üniversite fikri”, bu fikrin muhtevası ve mahiyeti ölçütleri oluşturmaktadır.

EVRENSELİ OLMADI ZATEN, ULUSAL VE BÖLGESEL ÜNİVERSİTE ADAYLARINDAN KASABA ‘YÜKSEKOKULLARINA’


1982’de ulusal bir üniversitede lisansa başlamıştım. 1987’de bir bölge üniversitesi olan Çukurova Üniversitesinde çalışmaya başlamıştım, bugün somut realiteyi dikkate aldığımda artık bir il üniversitesinde çalışıyorum.

Dahası çalıştığım kurum veya Türkiye’de “üniversite” adını taşıyan birimlerin, bir iki iyi yüksek okulu saymazsak, üniversite fikri taşıyıp taşımadıklarını sormamız gerekiyor, bugün eksi puanla lisans öğrencisi kabul eden bu yerlerin üniversite sayılması, hatta bir yüksekokul sayılmayı bile hak edip etmedikleri açık bir soruya dönüşmüş bulunuyor, bunlarla yüzleşmemiz gerekiyor.

TÜRKİYE’DE ÜNİVERSİTE FİKRİ VAR MI, OLUŞABİLDİ, OLUŞTURABİLDİ Mİ?


Cumhuriyetin 100. yılında üniversitelerle ilgili temel sorum, üniversite fikri oluştu, oluşturulabildi mi sorusudur. Türkiye’de veya herhangi bir yerde üniversite-üniversiteli fikri var mı sorusu;

İlke, ilkelilik,Evrensellik-genellik-özgüllük-tikellik,Gerçek-gerçeklik, Bilgi-bilim-saf bilim, uygulamalı bilimler, bilim kişiliği, Doğru-doğruluk, Akıl-mantık-matematik,Sorma-düşünme-felsefe-düşünürlük, Teknik-mühendislik,Sanat-sanatçılık, Üretim-yaratım-uygarlık, Tarih-tarihsellik, Öğrenme-eğitim-okulluluk,Akademi-akademisyenlik,Arama-araştırma-araştırmacılık, Özerklik-kurumsal özerklik-idari özerklik-akademik özerklik-mali özerklik, Hürriyet/özgürlük-bilimsel özgürlük

fikri ve kavramları var mı sorularıyla içsel bağ içinde bulunmaktadır.

Üniversitenin tanımı ve türsel ayrımı ise “teoloji/ilahiyat medresesi” ve “yüksekokul” ile ayrımındadır. Yüksek medreseler/ilahiyatlar ve bazı iyi yüksekokullar oldu ve hâlâ az da olsa var ama üniversite oluşabildi mi, hatta üniversite fikri var mı, en başta tartışılması gereken mevzuyu bu oluşturmaktadır.

Dahası YÖK’ün ve üniversite rektörlüklerinin liyakate bile çok riayet etmemeleri “kuralsız despotizmin” birer örneğini oluşturmaktadır maalesef.

Kuralsızından da, ilkesizinden de demokrasi veya üniversite çıkmıyor maalesef.

Fikri olmayanın zikri de olamıyor maalesef.

Adnan Gümüş

5.12.2023 20:20:25

YAZARLAR


GÜRER: “İTHAL HAYVAN VE ET İLE KİMLER KAZANIYOR?”

TMMOB ADANA İKK: GEZİ DAVASI TUTUKLULARI SERBEST BIRAKILSIN

DAİMFED’TEN YÜREĞİR’E YATIRIM ATAĞI

YUMURTALIK’TA CHP İLÇE BAŞKANINA SALDIRIYA KINAMA

ZEYDAN KARALAR YÖRÜK OTAĞINDA

HİSARCIKLIOĞLU: BİZE İŞ YAPMAYI ADANA ÖĞRETTİ

YUMURTALIK SERBEST BÖLGESİ, YATIRIMCILARLA BULUŞACAK

AKŞENET GİTTİ, DERVİŞOĞLU SEÇİLDİ

SEYHAN İMAR A.Ş’DE YENİ YÖNETİM

“2024 YILI 1 KİLOGRAM BUĞDAY ÜRETİM MALİYETİ 10 LİRA 87 KURUŞ”

“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR