KENTİ AFİŞLEMENİN BİR ÖLÇÜSÜ OLMALI!

Yerel Seçim için günler sayılırken, “adayların” birbiriyle yarışırcasına “işgal” ettikleri alanlardan “afişlerin” sökülmesine “tanımsız” sevinenlerdenim! Kim; kimi dinledi de, ya da kimin etkisi oldu da, ya da nasıl bir olay gerçekleşti de kenti “kirleten” afişlerden temizlendi umursamıyorum, ancak “gerekçe” ne olursa olsun teşekkür ediyorum!

Yerel Seçim için günler sayılırken, “adayların” birbiriyle yarışırcasına “işgal” ettikleri alanlardan “afişlerin” sökülmesine “tanımsız” sevinenlerdenim! Kim; kimi dinledi de, ya da kimin etkisi oldu da, ya da nasıl bir olay gerçekleşti de kenti “kirleten” afişlerden temizlendi umursamıyorum, ancak “gerekçe” ne olursa olsun teşekkür ediyorum!

Aslında bu uygulama, bundan sonrası için bir “örnek” olabilir! Yapılacak seçimlerde, etkinliklerde “bunun” benzeri “kirliliklerin” yapılamayacağı bir yere “not” edilmelidir! Neydi o ya; kentin egemen partisi her yeri “afişiyle” kapatabiliyor, istediği partinin afişini çıkarabiliyor, durup/ dururken partililer arsında tartışmalar çıkabiliyor, üstelik “salt” karalama amaçlı afişler asılabiliyor…

Burada kaç kez yazdım anımsamıyorum; beton yapılara giydirilen, yukarıdan caddeleri ikiye bölen, trafik akışında görüş açısına engel olan afişler “geri kalmış/ geri bırakılmış” ülkelerde seçmeni etkileme biçimidir! “Gelişmiş” demeyeceğim, “gelişmekte” olan ülkeler bile böylesine savurgan/ gereksiz/ kirlilik yayıcı uygulamaları içinde yayamaz/ taşıyamaz! Bizim gibi “gelişmekte” olan ülkelerin yapması gereken üretimdir, eldeki değerlerini korumaktır, insan gücünü boşa harcamamaktır, ekonomiye yük getirecek harcamalardan uzak durmaktır! Ya da afişlemenin bir ölçüsü olmalı!

Sokağa çıktığınızda göreceksiniz… Sokaklar, caddeler temizlenmiş ancak beton yapıların dışına kaplanan kocaman dev/ afişler yerinde duruyor! Bu on gün sonra diğerleri gibi çöpe gidecek! Onlarca adaydan “biri” kazanacak, “diğerleri” yaptıkları savurgan harcamalarıyla kalacak! Bir de en önemlisi, kenti kirleten “onlarca” afişi toplamak için onlarca insan sabaha dek çalışacak; yazık değil mi? 

 

“Seçmen umut yorgunu…”

Sizde de öyle mi bilmiyorum! Karşılaştıklarım arasında “bolca” sandığa gitmeyecek olanlar var! Ne partilerin genel merkezlerinden yapılan açıklamaları, ne de gösterdikleri adayların “umut” verecek düzeyde olmadıklarını, hepsinin birbirine benzerliklerinin olduğunu düşünüyor! 

Şöyle diyelim; anakentte partinizin adayına oyunu verdiniz! Daha önce de oy verdiniz, bir yanlarında bulunanları “yağlandırdıklarını” gördünüz, başkanla görüşme isteğiniz önündeki “taş engeli” beş yıl boyunca aşamadınız, bu seçimde “aynı yağlıların” daha da yağlanmaları için “sandığa” gideceksiniz öyle mi? Karşılaştığım birçok kişi, “taş engelin” önlerinde yeniden/ daha da güçlenerek görevi sürdürmesini istemiyor, onun için de “seçmemek de hakkım” özgürlüğünü kullanmak istiyor!

“Seçmemek de hakkım” düşüncesini paylaştığım çokları, seçmenin bu tutumda oluşunu yadırgıyor! “O zaman, iktidar partisine yarar” diyor! Başkanların yakınlarında olanların dışında kalan için ne değişiyor ki? Anakenti bırakın, ilçe belediye başkanları bile “iktidara” öykünmüyor mu ki? İyi bakın; “iktidar” yolları, köprüleri, betondan yaptıkları yapıları öve öve bitiremiyor…  Yaşadığınız ilin/ ilçenin, belediyesine bakın “nelerle” övündüklerine bir bakın! Betonlar, geçitler, asfaltlar, kentin birçoğunun yararlanamadığı etkinlikler… 

Buradan şunu çıkarıyorum: halk, yokluğa karşı koymasında “kendinin” önünü açacak, yaşadığını kanıksatacak, “var” olduğunu her zaman anlayacak bir yerel/ genel yönetim istiyor! Emeklinin durumun anlatmaya gerek var mı, ya da ev hanımlarının yaşadıklarını, ya da evlenme girişiminde bulunacak gençlerin içinde bulunduğu bungunluğu… “Var” diyen, çözüm de üretebilmeliydi! Ama üretmediniz, birbirinize benzerliğinizle seçmeni/ umudunu yordunuz, sandıktan uzaklaştırdınız; bunu bir düşünün isterseniz! 


Oktay EROL

20.03.2024 19:07:00

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI