SOYKIRIM ÇOCUKLARININ ANNESİ 

Eğer insansan ve insanı seviyorsan…Dininin ne olduğu, hangi mezhebe inandığın çok mu önemli? Hatta hiç dinin olmasa ama insan olsan… Nazilerin Yahudi soykırımı had safhada. Ama  2.500 çocuğun hayatını söz konusu..

 

Eğer insansan ve insanı seviyorsan…Dininin ne olduğu, hangi mezhebe inandığın çok mu önemli? Hatta hiç dinin olmasa ama insan olsan…

Nazilerin Yahudi soykırımı had safhada. Ama   2.500 çocuğun hayatını söz konusu..

İrena Sendler'in Yahudi karşıtı ırkçı politikalara itirazı henüz bir üniversite öğrencisiyken başlamıştır. Üniversite yönetimi tarafından kendisine Yahudi arkadaşlarıyla aynı sırada oturamayacağı söylendiğinde, Sendler'in cevabı, "O halde bugün ben de bir Yahudiyim," olur.

Ve doğal olarak üniversiteyle hemen ilişiği kesilir. Oysa üniversite özgür düşüncenin ve ifade özgürlüğünün yaratıldığı ortamdır. Ya da olmalıdır.

Doğru bildiğinden şaşmaz Sendler. İkinci Dünya Savaşı sırasında yine insanlığın tarafını seçer ve Varşova gettosunda hemşirelik yapmaya başlar.

Böylece Sendler; 25 kişilik ekibiyle birlikte, 1940 ve 1943 yılları arasında 2500 çocuğu gettodan çıkarmayı, yani hayatlarını kurtarmayı başarır. 

Nasıl mı? 

  Varşova Gettosu’nda müthiş bit insanlık dramı yaşanmaktadır. Bir tifüs algını vardır. İrene sağlık ocaklarında hemşirelik yapmaktadır. Bu drama seyirci kalması mümkün değildir. Almanların tifüs salgını korkusundan yararlanıp, sağlık kontrolü yapmak gerekçesiyle gettoya girip çıkmaya başlar. Gettoda yaşayan çocukları oradan kurtarması lazımdır.   

Ambulanstan, sedyenin altından sırt çantalarına, kanalizasyon borularından yer altı tünellerine, el arabasındaki çuvallardan, bavullara ve hatta ceset torbalarında çocukları taşımaya kadar her yolu dener.

          Ancak İrena’ın bir problemi daha vardır. Önce Yahudi ailelerin güvenini kazanmalıdır. Ama böyle bir ortamda kolay mıdır ki bu? Onları çocukları Katolik manastırları ve barınaklarına götüreceğini söyleyerek ikna etmeye çalışır. Yahudiler zaten yeterince tedirgindirler. Bir Hıristiyan’a güvenmesini beklemek elbette zordur.

İrena’nın babası doktor ve ilk Polonyalı sosyalistlerden biridir. Hastalarının çoğu Yahudi’dir. Kızını sosyal statüleri ve etnik kökenleri ne olursa olsun tüm insanları sevecek ve saygı duyacak şekilde yetiştirmiştir. 

Yahudi çocukların hayatını kurtarmak pahasına hiç tereddüt etmeden kendi hayatını tehlikeye atan bu kadın, 2500 çocuğun hayatın kurtarırken o zamanın şartlarında akılcı yöntemlerle kimliklerini kayıt altına alır ve böylece bu çocukların hem geleceklerine, hem de geçmişlerine sahip çıkmış olur. Nitekim 1942 yılında İrena’nın kurtardığı 2500 çocuktan biri olan ElzbietaEicowska bir konuşmasında İrena için,

- “O sadece bizleri değil, çocuklarımızı, torunlarımızı ve gelecek nesillerimizi kurtarmış oldu,” der.

Ama faaliyetleri Gestapo tarafından fark edilmiştir. Tutuklanır ve Pawiak Hapishanesi’ne atılır. Burada aylarca akıl almaz işkenceler görür. Ne var ki gördüğü tüm işkenceye rağmen ekibini ele vermez

 

 

 Sonunda, arkadaşları tarafından Alman gardiyanlara  rüşvet ödenerek; kolları ve bacakları kırık, bilincini kaybetmiş vaziyette atıldığı bir odunluktan  sağ kurtulmayı başarır. 

Durmaz İrene. Yüreğinde insanlık sevgisi vardır. İnsanların acılarına kayıtsız kalamaz. Sosyal yardım kuruluşlarında çalışmaya savaştan sonra da devam eder. 

  • 1965’te Yad Vaşem Holokost Müzesi tarafından Uluslararası Dürüst Payesi ile onurlandırılır. Ancak o zamanki komünist yönetim İrena’nın İsrail’e gitmesine izin vermez.  Ödülüne 1983’te sahip olabilir.
  • Hayatı, “Soykırım Çocuklarının Annesi” adlı romana konu olur  Ayrıca, yüzlerce kez sahnelenen “Bir Kavanozdaki Yaşam”  adlı tiyatro oyununda canlandırılır.
  • 2007 yılında Polonya Devlet Başkanı LechKacyznski, İrena’yı Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterir. Ancak ödül,  1993- 2001 yılları arasında ABD Başkan Yardımcılığını yapan Al Gore’a ve Devletler Arası İklim Değişikliği Paneli'ne verilir.

Savaş sonunda hiçbir çocuğun ailesi hayatta kalmamıştır. 400 çocuğu İsrail’e götürür. Bir bölümü de yeni ailelerinin yanında yaşamaya devam eder. 

Bu yüce insan kendisini kahraman olarak görmez.

-“Ben normal olanı yaptım. Daha fazlasını yapabilirdim. Bu pişmanlık beni ölene kadar takip edecek,” diyen İrena, 2007 yılında bir televizyon kanalı ile yaptığı röportajında insanlığa son olarak şöyle seslenir;

- “İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra insanlığın bazı şeylerin farkına vardığını ve bir daha asla yaşanmayacağını düşünmüştük. Oysa hiçbir şeyin farkına varılmamış. Din, etnik köken ve milliyetlere dayalı savaşlar hâlâ devam ediyor. Ancak her şey farklı olabilir; yeter ki sevgi, alçakgönüllülük ve hoşgörü bizlerle olsun.”. 

İRENA ÖYLE DİYOR AMA…

  • BİZ İBRET ALMADIĞIMIZ İÇİN TARİH HEP TEKERRÜR EDİYOR.

 

  • YAZIK.

 


25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

21.03.2024 19:29:00

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI