KULESİNİN
Manşet Haber 15.02.2019 23:37:30 0

KULESİNİN

KULESİNİN


7 KATLI ACIKLI HİKÂYESİ ADANA’DA





Adana
Büyükşehir Belediyesi Basın Müşaviri Lütfi Küpeli ’nin “Tataristan Düşleri “
adını verdiği fotoğraf sergisinde 7 katlı Kazan Kulesi dikkatleri çekiyor.





7
günde yapılan 7 katlı kule hakkında bilgi veren Tataristan-Türkiye Dostluk
Derneği Başkan Yardımcısı Erhan Özyıldırım, ”Bu sanat şaheseri Kule’nin acıklı
bir hikâyesi var” dedi.





Özyıldırım, Tüyap Fuar alanında açılan sergide Adanalıların beğenisine sunulan fotoğraflar arasında bulunan kulenin hikâyesini şöyle anlattı:









“Tataristan’ın
başkenti Kazan’da yaşıyorum. Süyüm Bike Kulesinin tarihi bir ansını
anlatacağım. Korkunç İvan Kazan Hanlığını işgale hazırlandığında Kazan hanının
kızına âşık olur, Kazan Hanına haber gönderir ve ‘Kızını bana verirsen seni
bağışlayacağım, Kazan’ı işgal etmeyeceğim’ der. Kazan Hanı da kızına sorar.
Kızı derki ‘Bana 7 günde 7 katlı bir kule yaparsa evlenirim.” Ve İvan bütün
imkânlarını seferber ederek 7 günde 7 katlı kuleyi yapar ve tamam hazır der.
Kazan hanının kızı Süyüm Bike Hanım ‘Ben kuleye çıkıp bakmak istiyorum” der,
kuleye çıkar ve aşağıya atlayarak intihar eder. Ve böylelikle İvan’a eş
olmaktan kurtulur. Bu olay Tatar kadınlarını ne kadar güçlü ve iradeli olduğunu
göstermektedir.”



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

31° / 16.7°