MANİK DEPRESİF” VEYA “BİPOLAR” DEDİKLERİ…
SAĞLIK 20.07.2019 15:40:22 0

MANİK DEPRESİF” VEYA “BİPOLAR” DEDİKLERİ…

MANİK DEPRESİF” VEYA “BİPOLAR” DEDİKLERİ…


Psikiyatrinin kurumsallığı 1800’lerden itibaren ilerledi, kabaca iki yüz yıllık bir sahte bilimle karşı karşıyayız. Amerika’da 1917 yılında ilk tasnifi yapıyorlar, akıl hastanelerindeki durumu belirlemek adına istatistik amaçlı 22 psikiyatrik “hastalık” belirliyorlar.
Sonra 1952 yılında DSM adıyla psikiyatri teşhis el kitabı hazırlandı ve 106 teşhis kategorisi oluşturuldu. DSM’nin ikincisi 1968’de hazırlandı ve kategori sayısı 185’e çıktı. İkincisi 1974’te gözden geçirildi ve “eşcinsellik”, yoğun tepkiler sonucu “hastalık” listesinden çıkarıldı. Sonra 1980’de üçüncüsü geldi. Teşhis kategorisi sayısı 265’e çıktı bu kez. Bu da 1987’de gözden geçirildi ve teşhis sayısı 292’ye çıktı. Dördüncüsü 1994’te 365 teşhis kategorisi ile ve 886 sayfayla (ikincisinin tam yedi katı uzunluğunda) önümüze sürüldü. Sonra beşincisi geldi, 947 sayfa, teşhis sayısını henüz teyit edecek bir kaynak bulamadım, ama herhalde 400’e yaklaşmıştır.
Böyle “hastalık” ekleye ekleye geldiler bugünlere.
“Hastalık” sayısı artarken, bir tekini bile “iyileştirmeyi” beceremediler. Tasnifin başladığı 1917’den itibaren ele alırsak, yüz yıllık bir beceriksizlikle, başarısızlıkla karşı karşıyayız. Bu arada zarar verdikleri, hayatlarını söndürdükleri insanların haddi hesabı yok.
Yine “hastalık” sayısı artarken, bir tekinin bile nedenini bulup gösteremediler. Beyin biyokimyası diye atıp tuttular. Hiç tutturamadılar ama, bir tek kanıt gösteremediler beyin biyokimyasının bu “hastalıklara” yol açtığına dair.
Biyokimyasal safsatayı en çok da daha ağır zorlanmalar ve sorunlar yaşayanlara ve yakınlarına sattılar kolayca. Çünkü “şizofreni” gibi “manik-depresif” gibi durumların kolay geçmediği düşünülüyor ve çaresini de bulamayınca, biyokimyasal spekülasyonlar sanki doğruymuş gibi kabul görüyor.
Neymiş bu “Manik Depresif”?
“Bipolar” veya “manik depresif” dedikleri şey iki uçlu ya da zıt kutuplu diyorlar. “Mani” çoşkunluk demek, “depresyon” da çöküntü. Bu teşhise maruz kalan ve çoğu erkek olan kişiler, bir uçtan diğerine gidip geliyormuş ve ortada herhangi bir psiko-sosyal veya psiko-gelişimsel sebep yokmuş; dolayısıyla bu, beyin biyokimyasındaki düzensizlikle alakalıymış.
Oysa sadece, evet sadece erkeklerde bu durumun daha sık görülmesi, sosyal-psikolojik bir nedenin olduğunu ve bu nedeni bulmak için araştırma yapılması gerektiğini gösterir.
Yakından incelerseniz, aile içi ilişkilere, ebeveyn-çocuk ilişkisine bakarsanız, görürsünüz sebepleri.
Bir kere, erkek çocuk her toplumda daha değerlidir; Amerika’da bile anneye de babaya da sorduğunuzda erkek çocuk tercihi %80’in üzerindedir. Tek erkek çocuk, tek erkek torun, ilk erkek torun, sonradan gelen tek erkek çocuk, en küçük erkek çocuk, hep el üstünde tutulmaya ve şımartılmaya müsaittir. Şımartma, çoğu zaman ihmalle birlikte gelir. Bunu, ne kendine uzman diyenler ne de sade vatandaş kolay değerlendiremez. İkisinin nasıl yan yana geleceğini kestiremez kimse.
Oysa, çıplak ihmalden önce, şımartmanın kendisini de bir ihmal olarak tanımlamanız mümkün. Neyi ihmal ediyorsunuz? Çocuğun kişilik gelişimi için gerekli becerileri, nitelikleri kazandırmak yerine şımarttığınızda, çocuğun gelişimini ihmal ediyorsunuz.
Ama hadi bu biraz karışık oldu, daha basit ihmal kısmına bakalım. Şımartan, el üstünde tutan ebeveyn, yetişkin, aslında kendini tatmin ediyor. Çocuğun ihtiyacı değil, kendi ihtiyacı var. Öyle bencil bir ilişki ki bu aslında, çocuğu o kadar seviyor, şımartıyor, ama çocuğu kendi başına bırakıp kendi zevkinin peşine düşebiliyor. İnanılmaz dengesiz durumlar olabiliyor.
Aman balkondan düşmesin diye her an panik içinde olan ebeveyn, çocuğu evde yalnız bırakıp markete gidebiliyor örneğin.
İki Uçlu Değil
İki uçlu filan değil. Şımartılmış, çoğu zaman hem ihmal edilmiş hem şımartılmış erkek çocuk, “görkeme” kaptırıyor kendini. Hiç çalışma disiplini yok, yaşam disiplini yok, bir şey de başarmamış, ama kendini dev aynasında görüyor.
Küçük yaşta kendini süpermen zanneden çocuğu canlandırın gözünüzde. Sonra bu çocuğun büyümüş halini düşünün. Biyolojik olarak büyümüş ama olgunlaşamamış.
Çocuk kalmış. Çocuk kafasına sahip hâlâ.
Kendini süpermen zannetmiyorsa da önemli biri zannediyor. Hiçbir şey başarmadan ama. Büyük hedeflere yöneliyor, tabii becerisi, donanımı, en önemlisi de çalışma disiplini olmadığı için hiçbir yere ulaşamıyor. O zaman da morali feci bozuluyor. İşte bu moral bozukluğu ve yaşam isteksizliği oluştuğunda, sadece sonuca bakan uzmanımsılar, “iki uçlu” (bi-polar) teşhisine yöneliyorlar.
Oysa iki uçlu bir salınım yok. Görkeme kapılma var sadece. Her kim ki görkeme kaptırırsa kendini, başarılı olmadığında, ki bu gruptakilerin başarılı olma ihtimali çok düşüktür, sonu ciddi moral bozukluğudur, “onların” deyimiyle “çöküntüdür” (“depresyondur”).
Vazgeçmiyor bir türlü kendini görkeme kaptırmaktan. Çocuk kafalı ya. Sonra üst üste başarısızlıkla karşılaşıyor, çok doğal olarak. Bu sefer de küsüyor hayata, yine çocuk gibi.
Dolayısıyla, problemin doğru tanımlanması gerek, eğer yardımcı olmak istiyorsak. İsabetli tanım, “görkem düşkünlüğü” olabilir.
Peki Çözüm Nerede?
Erken yaşlarda çözümü gayet mümkün ve kolay. İlerleyen yaşlarda, bir de uzun süre ilaç kullanılmış ise, çok zor.
Önce şu bilgiyi de paylaşayım:
'Manik-depresif' diye damgalananların %80'inin aynı zamanda 'hiperaktif' olduğu da söyleniyor. Yıllardır boşuna mı diyorum HADE (Hiperaktivite ve Dikkat Eksikliği) teşhisi koyduğunuz çocuklar 'olgunlaşamamış', büyümemiş, bebek kalmış çocuklar diye.
O büyümeyen çocuklar ilerde bu sefer 'manik-depresif' olup çıkıyorlar.
Bunun önüne geçmek, dolayısıyla, HADE teşhisi konmuş çocukları o durumdan çıkarmakla mümkün. Eğer, sınırları öğretirseniz, sorumluklarını yerine getirmesini sağlarsanız, şımarıklığın önüne geçerseniz, büyüdüğünde böyle bir durumun oluşmasına da fırsat vermemiş olursunuz.
Bunlar yapılmadığında ve 18 yaşın ötesine geçtiğinde, eğer ilaca yönelmezseniz ve o saçma sapan, biyolojiye dayanan teşhise kendinizi kaptırmazsanız yine şansınız var.
Bu noktada anahtar, çocuk kalmışlığınızla yüzleşmenizdir.
Şu soruyu sorarım hemen her zaman: Kendini kaç yaşında görüyorsun? Biyolojik olarak diyelim 23 yaşındadır ve fakat 13-14 yaşın olgunluğuna ancak sahiptir.
Bunu kabul etmesi ve adım adım doğru sorumlulukları üstlenerek ilerlemesi gerekir. Eğer görkemden uzak durmasını sağlayamazsanız, işiniz çok zordur. Sıradan insan olmayı öğrenmek zorundadır.
Eğer sizinle bu temel noktalarda işbirliği sağlarsa, bir yıla kalmaz, olgunlaşmaya ve dengeli bir yaşam sürmeye başlar.



Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor

YAZARLAR

24.9° / 14.2°