'MİLLİ' Mİ, 'ULUSAL' MI?

'MİLLİ' Mİ, 'ULUSAL' MI?

Son yıllardaki kadar “millilikten” söz edilen bir dönem olmuş mudur acaba?

Söz olarak bile “milli” olmak çelişkilerle dolu…

“Milli” Arapça kökenlidir!

Dilimizde “ulusal” sözcüğüyle karşılık bulur!

Ülkemizde benimsenmesi gereken de “ulusal”dır…

“Ulusal” sözcüğü, bir ulusun elinde bulunan benimsenmiş olan değerleri olarak anlam bulur…

Dil, kültür, tarih gibi birçok olguyu bir arada düşünür.

“Ulus” bilinciyle sağlanan tüm kazanımları “değer” olarak bilir, korur, savunur…

İnsanını, havasını, toprağını savunduğunca; dilini, tarihini de dile getirmekten çekinilmez…

“Ulusal” duruş bunu gerektirir…

***

Arapça “milli” sözcüğünü kullanarak bile, “değerlerden” uzaklaşıldığını söylemek olası…

Daha işin başında köhnemiş “politik sistemi” ayakta tutabilmek, bu söylemle de yurttaşı elde bulunan “güçle” etkilemeye çalışmak işin en acı-düşündürücü yanı…

Üstelik “milli”nin içiyle örtüşmeyen bir durum…

Kalın sözcüklerle yazılması gerekirse;

Hem “milliliği” bir “ulusal” değer olarak göstereceksiniz,

Hem de daha işin başında “dilde” o duruşunuzu terk edeceksiniz…

***

O partinin ya da bu partinin “ulusal” değerleri önemseyip-önemsemediği konusu açılacak olursa; başta “millilik” çığlılıkları atanların tutunacakları hiçbir dal kalmaz!

“İktidarı” deyin, “muhalefeti” deyin…

Ancak bunu en çok gündemde tutmaya çalışan, özellikle de “kendini” değerlere bağlı göstermek için “milliciliğini” hep önlere taşımaya çalışan “iktidarın” doğru yerde durmadığını sağır sultan bile biliyor!

Başta “millicilik” sözcüğünü özenle kullanarak…

***

Burada kaç kez yazdığımı bilmiyorum inanın…

“Milli değerler” deniyor ya;

“Ulusal değerler” demenin daha yalın, daha gerçekçi olduğunu düşünüyorum…

Peki, “ulusal değer” nedir?

“Bir ulusun kendine özgü saydığı, kendinin değeri olduğu için övündüğü toplumsal, kültürel öğeler” olarak tanımlanıyor.

Yurttur, dildir, eğitimdir, insandır…

Bu ya da benzer “ulusal” değerlerin; son onsekiz yılda nasıl kullanıldığını, nerelere taşındığını, hangilerinin korunduğunu, hangilerinin peşkeşle yabancıya satıldığını, eğitimin nasıl yaz-boz tahtasına döndürüldüğünü, gençliğin dama taşlarından ayrı olmayan konumunu, açlık sınırı altında geçinmeye zorlanan geniş halk kitlesini…

“Dahası” öyle çok ki…

Arapça “millilik” denirken, bu yurdun insanından koparılan o denli çok değerler var ki…

Bankaları mı sayalım, Telekom’u mu sayalım, serbest bölgeleri mi sayalım, üretimdeki fabrikalarımı sayalım, Adana’da çalışır durumda olan Temsa’yı sayalım, yolları-köprüleri mi sayalım, şimdi yapabilmek için yırtındıkları Kanal İstanbul’u mu sayalım…

Hangisini?

***

Adana’da AKP İl Başkanlığı’nın 94. İl Danışma Meclisi toplantısı vardı, geçtiğim günlerde…

Partili yurttaşların, ülkedeki gelişmeleri “seçtiklerinden” dinlemeleri kadar anlamlı ne olabilir ki?

Dört yanımız neden “ateş” çemberi,

Neden ülke genelinde “mutsuzluk” egemen,

Neden sığınmacılara bu denli harcama yapılırken, yurttaş aç,

Ülke büyürken yurttaş neden küçülüyor,

Kriz yoksa neden sokak- pazar yangın yeri…

Partili yurttaşın öğrenmek istediği bunlar değil mi?

Partinin Genel Başkan Yardımcısı Erkan Kandemir “her şeyi millileştirdik, ama ana muhalefet partisini millileştiremedik” diyor…

Öyle ya “bunu” soran vardı Genel Başkan Yardımcısına, partili bir güzel aydınlandı!

Ne güzel…

***

Öyle görülüyor ki…

Bu “millileşmek” sözcüğü…

Bu ülkenin emekçilerinin işsiz kalmaları, bu ülkenin yurttaşının değerlerinin iğdişlenmesi pahasına yabancılara sattıklarını bilmeyen var mı?

“Millilik”, “ulusun” değerlerini korumak, onun için uğraş vermek anlamından daha çok “Araplaşmak” anlamına geliyor olmalı ki;

“İktidar” gibi “milli” duruş ortay koyup değerleri satmayanlar, sözüm ona “ulusal” değerleri elden çıkarmak için çırpınmayanlar “milli” sayılmıyorlar…

Şu sonuç çıkıyor: “ulusalcılar” doğrusu “millici” olmayanlardır!

Oktay EROL

23.01.2020 13:53:23

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI