MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ ADANA’YA GELİYOR
Manşet Haber 5.10.2019 13:12:27 0

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ ADANA’YA GELİYOR

MUAZZEZ İLMİYE ÇIĞ ADANA’YA GELİYOR






Sümerolog, bilim insanı, Tarihçi Muazzez İlmiye Çığ 9 Ekim’de Adana’ya
geliyor.





Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği tarafından düzenlenecek olan Dost
Sohbetleri’nin ilk konuğu 104 yaşındaki tarihçi Muazzez İlmiye Çığ olacak.





Altınoran Düşünce ve Sanat Derneği Başkanı Dr. S. Haluk Uygur, “Altınoran Düşünce ve
Sanat Platformu olarak her ay yapacağımız dost sohbetlerinin bu ayki konuğu
Muazzez İlmiye Çığ olacaktır. Sayın Çığ, 9 Ekim 2019 saat 18.30’da
gerçekleştireceğimiz Dost Sohbetlerimize katılacaktır. Platform üyelerimiz ve
dostlarımız davetlidir. Bilindiği üzere Sümerolog, bilim insanı, tarihçi Muazzez İlmiye
Çığ 20 Haziran 1914 yılında Bursa'da dünyaya gelmiştir. Muazzez İlmiye
Çığ, Atatürk'ün emriyle kurulan AÜ Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nin Hititoloji
Bölümü'ne 1936 senesinde girdi. 1972 senesinde emekliye ayrıldı. Muazzez İlmiye
Çığ, 1988'de Philadelphia'daki Asuroloji kongresine katıldı. Prof. Kramer'in
History Begins at Sumer adlı kitabını Türkçeye çevirdi ve kitap 1990'da “Tarih
Sümerle Başlar” adıyla Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlandı” dedi.



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

35.8° / 20.3°