O TEKMELERİ YİYEN KİM OLMAYABİLİR?

O TEKMELERİ YİYEN KİM OLMAYABİLİR?

Akşam, televizyonda izlerken eşimin yerinde duramadığını gördüm.
Yol ortasında cansız yatan adama, önce bir, sonra iki, sonra üç kişinin acımasızca vuruşlarını anlamadığımca, kamerayı doğrultup bir dakka, üç dakka, beş dakka boyunca yeni boyalı-altı kösele-siyah ayakkabılarının sivri uçlarını vurmayı durduramayanları sanki bir ülke kurtarmak ‘sevinci’ gibi gösterenlere ne diyeceğimi bilmiyorum.
***
Haberi televizyondan izliyor, gazetelerden okuyorum:
Ankara´da insanlık sınıfta kaldı. Arkadaşları tarafından yol ortasına bırakılan genç onları kovalayanlar tarafından öldüresiye dövüldü. Daha sonra da yol ortasında bırakılan gence kimse sahip çıkmadı.
Haber bu içerikle sürüyor… Son bölümdeki ‘kimse sahip çıkmadı’ sözcüklerine takılıyorum ister-istemez! Televizyondaki haberin anlatımını, anlatımdaki ‘hicivsel armoniyi’ dinlerken ‘bu gerçeği’ daha iyi anlıyoruz.
Biz öyle duyarsızlaştırılmışız ki; yolda kanamalı bir hasta görsek doktorun gelmesini, kavga edenleri görsek polisin gelmesini, terörü yaşasak askerin gelmesini bekliyoruz!
Beceriksizlik ile iç içe…
***
Yanlış mıyım?
Hiçbir trafik kazasına tanık olmadınız mı? Bekleyenlerin elleri popolarındadır, neden orada olduklarını bilmeme ‘hastalığı’ abanmış gibidir üzerlerine.
Dakkalarca, saatlerce öylece dururlar.
Ambulans aramak, geciktiyse yeniden aramak gibi bir ‘huyları’ olmadığı gibi, araçlarını hastalar için kullanmak gibi bir düşünceyi de taşımazlar…
Varsa yoksa ambulans ya da polis gelecek; gecikme gibi, bir başka hastaya gitmiş olma gibi, yolda lastiğinin patlaması gibi, ne biliyim işte trafikte araçların arasında kalma gibi bir sorunu düşünmek ya da düşünmemek…
En önemlisi de ‘ön’ bilgisizlik…
***
İşte tüm sorun burada!
Terörün, tıpkı Türkçe anlamı gibi ‘yıldırıcılığı’ kimleri tedirgin etmiyor, diyeceğim ama; etmiş olsa bu denli tırmanmazdı diye düşünüyorum.
‘Bana değmeyen yılan bin yaşasın’ anlayışının toplum üzerindeki dayanılmaz-anlaşılmaz etkisi…
Bundan kazanım sağlayanlar var!
Onların silahından, onların taşınmasından, onların yemesinden, onların barınmasından, en önemlisi onların bu ülkede var olmasından kazananlar var!
Herkes gücün eline, ağzından çıkacak bir çift söze ‘umut’ bağlıyor.
Bu, insanımızın ‘birey olamama’ hastalığıdır.
Bir türlü ‘birey’ olamadık çünkü.
Birey olamayınca da hep ‘haklarımızdan’ habersiz kaldık.
Yanımızda olanlara ‘duygularımızı, duyargalarımızı’ kapatmakla her şeyin çözüleceğini, yalnız ‘o koyunun bacağından asılacağını’ sandık; ‘asılı koyunu’ bangır bangır dünyaya duyurmayı bir ‘marifet’, bir ‘ulusal iş’ saydık ya da saydırtıldık!
Hepsi o kadar!
***
Ankara’nın göbeğinde, o gencin yerinde kim olmayabilirdi ki?
Ardı ardına ayakkabılarının ucuyla vuranlar mı?
Orada, elleri popolarına bağlı, üç kişinin rahatça dövüşünü izleyen on kişiler, yirmi kişiler, otuz kişiler mi?
Kamerayla, en küçük ayrıntıyı kaçırmamak için elinden gelen tüm özveriyi gösteren(!) kameraman ile yanındakiler mi? İyi bir iş yapma sevinciyle bunları tüm turttaşlara duyuranlar mı?
Hayır, herkes olabilirdi!
Bu olaya herkesin duyarlı olması gerekirdi.
Biz evde o dayağı, o tekmeyi, o duyarsızlığı yaşamış gibiydik.
210217

Oktay EROL

21.02.2017 16:29:43

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


“ SEYHAN BİZİM VAZGEÇİLMEZİMİZ”

CHP ADANA ÖRGÜTÜ GENEL SEÇİMLERE HAZIRLANIYOR

DEMİRÇALI’YI ZİYARET ETTİ

VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI