PARKIN TUVALETSİZLİĞİ BİR UTANÇTIR...

PARKIN TUVALETSİZLİĞİ BİR UTANÇTIR...


Kentlerimizin; beton yapılardan “arta kalan” yerlerde, elden geldiğince ufaltılarak bırakılan alanlara kanımca “park” deniyor!





İyi ki zamanın Atatürk Parkı için “karşı koymalar” olmamış, iyi ki o günler biri çıkıp da “ne gerek var bu kadar yere, kim gelip de oturacak” denmemiş, iyi ki…





Adana’nın merkezinde neresi kalırdı ki?





Yapıların betondan olması yetmezmiş gibi, toprak alanlar da betonla kapatılıyor ya, İnönü Parkı’nda yapılan “dönüşüm” unutulmadı ya…





Beş dakkalık yağmurda, yağmur sularının gidebileceği yön bulamaması nedeniyle “çektiği” sıkıntıyla birlikte, yurttaşın yaşadıklarını düşünüyorum da…





***





Park denince “nerelerimiz” var k?





Harita üzerinde Mücahitler, halk arasında Tellidere, bilmeyenler için de Kız Bakkal’ın bulunduğu cadde üzerinde yer alan Fatih Sultan Mehmet Parkı’nı kaç kişi biliyordur bilmiyorum…





Tellidere ile Fatih Mahallesi’ni de ayıran caddenin sıkışıklığından kaçanların “bir parça” da olsa dinlenebildikleri bir yer!





Ne Atatürk Parkı kadar büyük, ne de onun kadar kalabalık…





Park alanının “büyük” bir bölümünü büfe oluşturuyordu. Bir de “büfenin” çevresini düşünün…





Mahallelinin geldiğinde kullanacağı bank, çocuklarını oynatabileceği oyuncaklar, sporseverler için ayrılmış olan fens telli potalı alan…





Adına biz “park” diyoruz…





***





Öğle saatlerini geçiyordu. Bankların arasından, güneşin ağaç dallarıyla gölgelediği birini buldum. Görevliler ellerinde hortumla çiçekleri suluyordu. Çimler için de, temizliğin ardından “fıskiyelerin” açılacağı belirtildi.





Bankın diğer köşesine sessizce oturan, sonra da başını eğerek selamlayan biri…





Daha önce görmediğim, bilmediğim bir yüz; üç-beş dakkanın ardından…





“Yeni gördüm, buralı mısın” dedi.





“Adanalıyım, Kozan’dan… Siz?”





“Malatyalıyım. İskenderun Demir Çelik emeklisiyim. Emeklilik sonrası buraya yerleştik! Parkın altından giden yolun ilerisinde evimiz var.”





“Emeklisiniz, üstelik Demir Çelik’ten…”





Biraz durup, sigarasından bir tane yakıp konuştu:





“Öyle bildiğin gibi değil! İnanmazsın, ikibin lira maaş alıyorum! Fabrikada mühendislerin işini biz yapardık, onlar imza atardı. Biz olmasak ne yaparlardı bilmiyorum…”





Konuyu anlatırken, Rusya’dan gelenleri, madeni nasıl ayrıştırdıklarını, nasıl pik yaptıklarını…





Dinledim…





Gelen park görevlisinin “arkanızdaki fıskiyeleri açacaktım da” demesiyle, çevresine bakınıp görevliye, “şu parkı görüyor musun, güneş gören banklar boş, şimdi onların bulunduğu yerlerin fıskiyelerini açsan, ya da bu işi kimsenin olmadığı saatlerde yapsan olmaz mı” dedi.





Görevli giderken de “bu parkın konuşulacak çok şeyi var da, neyse” dedi…





Büfenin, cadde yanında görevlilerin kullandığı bir kapalı alanla, ona bitişik tuvaletin olduğunu söylerken “ama tuvalet kapalı” dedi…





Güneş, tepelerden aşağı kayarken parkın bankları da kalabalıklaşıyordu. Sekiz-on kişilik gruplar fens telli alanda basket atışı yapıyordu, okuldan dağılan öğrenciler çocuk oyuncaklarının bulunduğu yere yakın çeşmede ellerini yıkıyordu…





“Tuvalet kapalı, dediniz. Ne yapıyorsunuz?”





“Ya koşarak eve, ya tanıdığa gidiyorum. Yapacak bir şey yok! Çok söyledik, çok adam devreye koyduk dinletemedik! Belediye Başkanlarının hiç biri burayı bilmez! Bilse durum böyle olmaz!”





***





Kentlerin yeşil alanları parkların, “daha” kullanılır olması gerek!





Adana sıcağında “serin solunacak” başka bir yer de yok ki!





Fatih Sultan Mehmet Parkı, öyle büyük bir park değil; ancak iyileştirilmesi zorunlu bir alan!





Bankları olmalı, yeşil alanları olmalı, spor alanları olmalı, bakım zamanında yapılmalı, en önemlisi de tuvaleti olmalı!





Neden mi; tuvaletsizlik bir utançtır!





ATATÜRK PARKI’NIN “FESTİVAL” TALANI…





Adanalı olup da, Atatürk Parkı’nı bilmeyen yok! İlçelerden, ya da başka yerlerden gelenlerin “buluşma” noktası olma özelliğini bu gün bile taşıyor! Atatürk Caddesi’nden parka dönerken Atatürk anıtıyla karşılaşırsınız! Ardından yılların anısı yüklü ağaçları, ağaçta uçuşan kuşları, sabahın ilk saatlerinden başlayarak bankta oturanları, spor yapanları, çalışan görevlileri, güvenliği görürsünüz…





Atatürk anıtının hemen arkasında bir havuz var, tam ortasında boylu-boyunca uzanan su fıskiyesi, bir de havuzu çevreleyen “çiçekli alan”…





“Çiçekli alan” diyorum da, şimdi değil! Daha öncede yazmıştım, Portakal Çiçeği Festivali izlenimlerimi anlatırken… Festival öncesi her renk çiçeklerle donatılmıştı. Gelip-geçenin eğilerek koklamak istediklerine tanık olmuştum o zamanlar! Festivalin başlamasıyla birlikte, sanki festivalin amacı “çiçekleri talan” etmekmiş gibi, yapay portakal çiçeğinden taç yapanların sere-serpe uzandıkları yer olmuştu “çiçekli alan”. Festival boyunca “işleri” oymuş gibi, “işleri” çiçekleri yok etmekmiş gibi hiçbir engellemeyle de karşılaşmadılar!





Biliyor musunuz, aradan tam altı ay geçti! Dün Ahilik Günü nedeniyle toplanmışlardı. Atatürk anıtının arkasındaki “çiçekli alanın” bir türlü ekilememiş olduğunu yeniden gördüm! Neden, gerçekten bilmiyorum! Zamanı değil, diyeceğim; parklarda ekimler görüyorum! Böyle daha mı güzel görünüyor, diyeceğim; ilgisi yok! Bilen varsa söylesin, neden?



Oktay EROL

21.09.2019 09:18:07

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI