POLİTİK İLLÜZYON

POLİTİK İLLÜZYON

Siyaset üzerinde bir çok tanım yapabiliriz, ama ülkemiz siyasetine “illüzyon” demek şu an için en doğrusu gibi geliyor.

İllüzyon dediğimiz gerçekte, bir göz yanılsması, halk arasında sihirbaz dediğimiz, eli çabuk insanların, topluluklar önünde yaptığı, eğlencelik bir gösteridir.

Özellikle Amerika’da bu iş, artık o kadar ileri götürülmüş ki, devasa prodüksiyonlar, milyon dolarlık bütçeler ve de geniş bir teknik ekip arka planda kusursuz gösteriler için devamlı çalışmakta. Sahnede sergilenecek, diyelim ki, sadece 1 saatlik gösteri için aylarca çalışılmakta, onlarca kişi hergün prova yapmakta. Ne için, sadece 1 saatlik gösteri için, izlemeye gelen seyircileri, son derece gerçekci “kandırabilmek” için.

****

Hayatımızda aslında hepimiz yalanlarla büyüyoruz, kandırılıyoruz. Önce masallarla, anne babamız tarafından, sonra yaşamımızda arkadaşlarımız, dostlarımız tarafından ve de her zaman beynimiz tarafından kandırılıyoruz. İlüzyon tam da beynimizin bizi yanıltması gerçekliğinden hareket eder. Beyin bütün olayları, klişeler, varsayımlar, önyargılar ve geçmiş tecrübelerimizin beynimizde yarattığı sanal gerçekler, kavramlar üzerinden kaydeder. İlüzyon sanatçısı bunu bilir, bunu kendi lehine çevirip, bizi olmayan olaylara inandırmayı çalışır. Başarısı bizi ne kadar kandırabildiğidir aslında.

Kaybolan toplar, şapkadan çıkan güvercinler, sahnede kesilen adamlar, güle dönen sopalar hepsi illüzyon sanatçısı ile beynimizin ortaklaşa bizi kandırmalarından ibarettir. Gerçekte olmayan, aslında var olmayan onca olaya pekala inanıyoruz. Farkında olmadan hatta?

****

Son yılların popüler kavramı, post-truth da illüzyonun yaşama yansıması. Binlerce yanlış bilgi ile, gerçeği yalanların içerisine saklamak. Gerçeğin bulunabilme ihtimalini zorlaştırma. Siyasette büyük bir illüzyon sanatı, yaşam içerisinde. Olmazları olmuş gibi göstermek, her başarısızlığı başarı yapmak, her durumda haklı olmak gibi.

İllüzyon sanatçısı, sahnede “adam kaybettiğinde”, kaçımız inanmamazlık eder, kaçımız mantıklı olarak olamayacağını bildiğimiz bu gösteriyi sorgulayabilecek bir mantıkla cevap verebilir. Kaçımız sahnede ki gösteriye inanmış yüzlerce insana karşı gelip, tek başına kalacağını bilse de bu aldatmacaya karşı sorgulayıcı olabilir, karşı gelebilir. Sanırım sadece 3–5 kişiyi geçmez, milyonlar sorgusuz, hemen “inanma” eğilimindedir.

Yapılan sosyal deneylerde ispatlanmış durumlar vardır. İnsanlar doğru bildikleri konularda dahi çoğunluğa uymakta tereddüt etmemekte, kendi doğrularından dahi vazgeçebilmektedir. Gobels’in teorisi günümüz biliminin de desteğini alarak, bir kez daha başarısını ispat etmiştir. Ne kadar büyük yalan söylerseniz, ne kadar çok kişiyle yalanı tekrar ederseniz, kitlelerin inanması kolaylaşır, kitleler de domino etkisiyle birbirlerini etkileyip, bir yalan bütün topluma çok rahatlıkla ulaşabilmektedir.

****

Halk için, halk adına politikalar üretmek dediğinizde, elinizde bununla ilgili verilerinizin sağlamasını yapacak tarihin tecrübesi ve bilimin ilkeleri olmalı. Demokrasi dediğinizde, halkın bunun gerçekliğini test edecek bilgisi yoksa, demokrasi diye totaliterizmi, tek adamlığı onaylatabilirsiniz.

Üretimi teşvik ediyoruz diyip, üretimi yok edebilirsiniz. Fabrikaları kapatıp-satıp, alış-veriş merkezleri yaptığınızda bunun sona giden yolda ki taşlar olduğunu çok az insan fark eder.

Sosyal demokrat politikalar, sosyal demokrat vizyon, belediyecilik dediğinizde, aslında faşizmin uygulayıcısı olduğunuzu çok az insan fark eder. İlericilikle muhafazakarlığı pek ala yer değiştirtebilirsiniz insanların zihninde.

Demokrasiyi getirmeyi vaat edip, pek ala demokrasiyi arar hale getirebilirsiniz.

Her zaman demokrasi diyip, en çok faşizm çağrışımlı politikalar uygulayabilirsiniz.

Bir çok insan, illüzyonu sahnede izlerken çok keyif alır, ama yaşamımızın her anında, beynimiz bize bu oyunu defalarca oynuyor. Devamlı “cambaza” baktırılıp, gerçeği ıskalayışımız bundandır.

Her seçimde, aslında hiç seçmediğimiz, “seçemeyimişimiz” bundandır.

adanaulus

23.10.2018 23:56:13

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI