SAĞLIKTA ŞİDDET SONA ERSİN
Manşet Haber 20.07.2018 18:40:37 0

SAĞLIKTA ŞİDDET SONA ERSİN

SAĞLIKTA ŞİDDET SONA ERSİN

Giderek artan hekim ve sağlık çalışanına uygulanan şiddete karşı Türkiye geneli tüm hekim ve sağlık çalışanları ayağa kalktı. Şiddeti protesto etti.
Adana’da da Balcalı Hastanesi poliklinikler önünde bir araya gelen TTB MKÜ Dr. Yaşar Ulutaş, Tabip Odası, SES ile Aile Hekimleri Derneği yöneticileri, Balcalı Başhekimi Prof. Dr. Yeşim Taşova, CHP Adana Milletvekili Ecz. Burhanettin Bulut, Öğretim Görevlileri, Asistan Hekimler ve sağlık çalışanları şiddeti protesto etti.
Türkiye geneli eş zamanlı düzenlenen basın açıklamasını okuyan Adana Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Ahmet Hilal, son 4 yılda 38 bin 253 şiddet vakası yaşandığını, şiddeti uygulayanların %98’i hasta ve hasta yakını olduğunu ifade etti.
Prof. Dr. Hilal, konuşmasında şunları kaydetti;
“17 Temmuz günü Şanlıurfa’da Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Acil Servisi’nde görevli olan Dr. Bahattin Ahmet Yalçın, bir hasta yakını tarafından başına sert bir cisim vurularak darp edildi. Meslektaşımız halen yoğun bakımda tedavi görmekte olup hayati tehlikesi devam etmektedir. Türk Tabipler Birliği, uzun yıllardır sağlıkta yaşanan şiddetin nedenleri, şiddete karşı alınacak önlemler konusunda kamuoyunu bilgilendirmekte, yöneticileri şiddeti durdurmak için sorumluluk almaya davet etmektedir.
Bütün bu çabalarımıza rağmen, Dr. Ersin Arslan, Dr. Kamil Furtun ve Dr. Aynur Dağdelen’in öldürülmeleri ve nice şiddet olayı ile siyasal iktidarın sağlıkta hiçbir adım atmadığını üzülerek görüyoruz. Gelinen aşamada sağlıkta şiddet sağlık hizmet sunumunun hemen tüm aşamalarında yaygın ve ciddi bir sorun haline dönüşmüştür. Sağlık kuruluşlarında her gün ortalama 30 şiddet vakası yaşanmaktadır. Özellikle acil servisler şiddetin kol gezdiği, sağlık çalışanlarının kendilerini emniyette hissedemedikleri, sağlık hizmetini güvenli ortamlarda veremedikleri yerler haline gelmiştir. Bu sorun, bir yandan hekimlerin ve sağlık çalışanlarının can güvenliğini tehdit ederken aynı zamanda sağlık hizmeti sunumunu da engeller hale dönüşmüştür. Bu durum; sürdürülebilir, kabul edilebilir, katlanılabilir değildir!
Elbette sağlıkta şiddetin toplumsal etkenleri vardır ve bunlar giderilmedikçe sağlık kuruluşlarını tam olarak güvenli ve huzurlu yerler haline getirmek olanaklı değildir. Kuşkusuz, her yıl nüfusumuzdan fazla sayıda acil servis başvurusu olmasının ve bu kışkırtılmış acil sağlık talebinin eldeki hizmet olanaklarıyla tam olarak karşılanamamasının, yurttaşların sağlık hizmet beklentisinin yapay biçimde yükseltilmesinin gelinen tabloda katkısı büyüktür. Ancak, açık olarak görülen bir başka gerçek, kamu idaresinin sağlık kuruluşlarının ve sağlık çalışanlarının güvenliğini sağlamak için alması gereken özel önlemleri de almadığı veya bunların yetersiz kaldığıdır. Bu nedenle, Türk Tabipleri Birliği’nin defalarca dile getirdiği sağlıkta şiddeti önleme yasasının bir an önce çıkarılarak şiddet uygulayanlara hapis cezasının yasalaşmasını bir kez daha talep ediyoruz.”


YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°