ŞEYH BEDREDDİN

ŞEYH BEDREDDİN






(Rahmiye Akıncı’ya Saygılarımla)





Haksızlığa
karşı koymak için devlete isyan eden, ortak mülkiyeti savunan, yüzlerce yıl
sonra sosyalizme ilham veren, bugünün sosyal devlet anlayışının temellerini
oluşturan, hak, adalet, toprak reformundan 600 yıl önce bahseden bir
mutasavvıf.  Düşünceleriyle,
konuşmalarıyla insanları derinden etkileyen, 
müritleri, hiç tereddütsüz boyunlarını celladın baltasına uzatan bir
lider.





Amacı;
düşüncesini yaydığı, felsefesini kabul ettirdiği yandaşlarıyla birlikte gerçek
adaletin ve kardeşliğin olduğu bir düzen kurabilmektir. Özlemini duyduğu devlet
sisteminde taht, padişah, beyler yoktur. Onun için Cennet ve Cehennem dünyaya
ilişkin birer simgedir  Kıyamet belirtisi
olarak Deccal ya da Mehdi gelmeyecektir





Şeyh Bedreddin
ayaklanması, Anadolu’daki benzerleri arasında önderi, ilmiye sınıfından
kazaskerliğe kadar yükselmiş olan tek ayaklanmadır. Gerçek yüzü bilinmez.
Böylesine önemli ve tarihin bir dönemine damgasını vurmuş olmasına karşın
kimsenin ilgisini çekmemiştir. Ta ki Nazım Hikmet’in elindeki kıt kaynaklardan
yararlanarak, 29 kişilik bir cezaevi koğuşunda “Simavna Kadısı Oğlu Şeyh
Bedreddin Destanı’nı” yazıncaya kadar.  





Babasından
Kur’an, Molla Yusuf’tan tasavvuf öğrenmiştir. Fıkıh,
mantık, astronomi dersleri almıştır. Mısır’da tarih ve tıp çevrelerinde
bulunmuştur.





Memluk
Sultanı’nın oğlu Ferec’e hocalık eder. Timur’un sarayında bilginler arasında
düzenlenen toplantılara katılır





Ve nihayet,
Edirne’de hükümdarlığını ilan eden Musa Çelebi, onu kazaskerliğe getirir.   Kazaskerliğe atandıktan sonra ilk olarak,
bir çeşit Medeni Kanun sayılan, Camiü'lFusuleyn’i hazırlar. Ortaya koyduğu
hukuk ilkeleri, kendisinden dört yüz yıl sonra hazırlanan   “Mecelle-i Ahkam-ı Adliye”den çok
ileridedir. 





Musa Çelebi
Bedreddin’in etkisiyle zenginlere, beylere karşı mesafeli olur. Halka daha
yakındır. Amacı adalettir. Halk için, toplum için, insan ve insanlık için
adalet.





1413’te
Mehmet Çelebi, kardeşi Musa Çelebi’yi öldürtür ve Bedrettin’in kazaskerliği
sona erer. Duyduğu saygıdan olsa gerek, Mehmet Çelebi, Bedreddin’i
cezalandırmaz. İznik’e sürgün eder.





Müritleri de
İznik’e gelir.1416’da  Börklüce Mustafa
Aydın’da başkaldırır  Aydın’da başlayan
başkaldırı Manisa’ya sıçrayacak, Bedreddin yandaşları dalga dalga çoğalacaktır
Sultan Mehmet, Saruhan   valisini
üzerlerine gönderir. Teşkilâtlanmış köylüler Valinin kuvvetlerini  hezimete uğratırlar.





Bu sırada
Şeyh Bedrettin İznik’ten Bulgaristan’ın Deliorman bölgesine kaçar. Börklüce
Mustafa'nın çok güçlü olduğunu öğrenen Sultan Mehmet bu sefer de Sultan
Murat'ı   üzerlerine
gönderir..Börklüce  ve yandaşlarından 8
bini ölür, diğerleri esir edilir.





İsyancıların
boyunları vurulur. Börklüce de kollarından bir deveye bağlanarak çarmıha
gerilir. Şehir şehir dolaştırılarak teşhir edilir.





Deli ormanda
halk Bedrettin’in etrafında toplanmaktadır. Teşkilatlanma başlamıştır. Bunun
duyan Sultan Mehmet, adamlarından bazılarını Bedrettin'in yanına göndererek,
onun müritliğine geçmelerini söyler. Aslında bunlar birer ajandır. Fırsatını
bulunca Bedrettin'i çadırında bastırıp bağlarlar. Serez şehrindeki Sultan
Mehmet'in yanına götürürler.





Halk
arasındaki gücü ve dervişlerin hükümdar üzerindeki etkisi nedeniyle hemen
öldürmezler Bedreddin’i. Önce yargılanır. Sultan’ın öfkesi, Bedreddin’i
sevmeyen ulemanın baskısı, Sadrazam Bayezid Paşa’nın zorlamasıyla kadılar
fetvasını verir: Bedreddin’in “Kanı helal, malı haram”dır. Kılıf da gerekçe de
hazırdır.





18 Aralık
1416, günü Bedreddin, Serez Çarşısı’nda bir ağacın altına getirilir. Şeyh’e
kızanlar onu darağacına çırılçıplak çıkarırlar. Cellat kutsal bir görevi yerine
getirmektedir. “Bismillahirrahmanirrahim,” diyerek esirgeyen ve bağışlayan
Tanrının adıyla vurur tekmeyi sehpaya. Bedreddin ağaçta sallanır. Çiseleyen
yağmur çıplak bedenini yıkar adeta. Bir gün bekletilir ağaçta. Ertesi gün
müritleri tarafından alınır Şeyh’lerinin cesedi ve gömülür.









VE BİR BÜYÜK İNSAN DAHA BESMELEYLE ASILMIŞTIR..







25.04.2024 BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

İfral TURGUT

19.09.2019 12:18:32

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI