SÖZÜM SANA İŞÇİ SINIFI!

SÖZÜM SANA İŞÇİ SINIFI!

Adım adım, yavaş yavaş geri dönülüyor kölelik düzenine.
Geçici işçilik adıyla kiralık işçilik uygulaması 20 Mayıs 2016 da fiilen başlatıldı.
Bundan böyle kuruluşlar, resmi adı “özel istihdam büroları” olan kiralık işçi bürolarınca istihdam edilecek çalışanları 4 ay, 8 ay gibi sürelerle kiralayacaklar. Bu çalışanların kiralandıkları işyerinde hiçbir sosyal güvencesi olmayacak.
Artık herkes kiralık duruma düşebilir. Tecrübeli tecrübesiz, bayan ya da erkek, uzun ya da kısa boylu, eğitimli veya eğitimsiz, diplomalı ya da diplomasız, her çeşit insan kiraya verilebilir.
20017 de yapılan bir düzenleme ile bir geriye gidiş daha yaşandı ülkemizde.
“Nitelikleri dolayısıyla sürekli çalıştıkları için durmaksızın birbiri ardına postalar halinde işçi çalıştırılarak yürütülen işlerde posta sayısı 24 saatlik süre içinde en az üç işçi postası çalıştırılacak şekilde düzenlenir.
Ancak turizm, özel güvenlik ve sağlık hizmeti yürütülen işlerde ve bu işlerin yürütüldüğü işyerlerinde faaliyet gösteren alt işveren tarafından yürütülen işlerde düzenleme 24 saatte iki posta olacak şekilde yapılabilir.”
Bundan böyle hastaneler gibi sağlık kuruluşlarında, oteller gibi turizm sektöründe ve polis teşkilatı gibi güvenlik alanında günlük çalışmalar üç değil iki vardiya olacak.
Günlük mesai 8 saatmiş.
Haftalık çalışma süresi 45 saatmiş.
Fazla çalışmalar yılda 270 saati aşamazmış.
Bunlar artık hayal.
Ve 2015 te İş kanununda, 2017 de ilgili yönetmelikte yapılan bir değişiklikle geriye gidiş hızlandı.
“…İşçilerin gece çalışmaları yedibuçuk saati geçemez.
Ancak, turizm, özel güvenlik ve sağlık hizmeti yürütülen işlerde işçinin yazılı onayının alınması şartıyla yedi buçuk saatin üzerinde gece çalışması yaptırılabilir.
Kadın çalışanlar gece postalarında yedi buçuk saatten fazla çalıştırılamaz.
Ancak turizm, özel güvenlik ve sağlık hizmeti yürütülen işlerde ve bu işlerin yürütüldüğü işyerlerinde faaliyet gösteren alt işveren tarafından yürütülen işlerde kadın çalışanın yazılı onayının alınması şartıyla yedi buçuk saatin üzerinde gece çalışması yaptırılabilir.
Üst sınır belli değil. 10 saat mi, 20 saat mi, ne kadar?
Çalışanın yazılı onayını almak mı dediniz? Ya onay verir ya da iş akdi feshedilir.
Böyle giderse;
Kadın çalışanlara evlenmek yasak edilebilir.
Çocuk yapmak külliyen yasaklanabilir. Zaten fiilen yasak ta, yasal olarak meşru hale getirilebilir.Birileri 5 çocuk isterken boşa düşebilir.
Alın size küreselleşme süreci…
Günde 12 saat çalıştırılan;
Bir hemşire, bir hastaya yorgunluk nedeniyle yanlış bir ilaç zerkederse, bunun sorumlusu hemşire mi olacak yoksa AKP Hükümeti mi olacaktır?
Doktor yanlış tanı koyarsa, sorumlusu doktor mu yoksa bu yasal düzenlemeyi yapan çağdışılar mı?
Aşırı çalışmaktan yorgun ve bitkin düşen, strese giren, daha da kötüsü cinnet getiren bir polis ufak bir tartışmada beni vurup öldürürse, sorumlusu o polis mi olacak yoksa bu değişikliği yapan zihniyet mi?
Peki, bu çağdışı koşullarda çalıştırılan insanların mağdur edebileceği yurttaşların hesabını kimden soracağız?
Sözüm size bütün emeği ile geçinenler!
Bu ülkeyi yönetenler;
Sizi mi yoksa sermaye sınıfını, kendilerini, partilerinin sürekli ayakta kalmasını mı düşünüyorlar?
Bu ülkenin insanlarını gerçek gündemlerle mi yoksa hayali düşmanlar yaratarak karın doyurmayan sorunlarla mı meşgul ediyorlar? Büyük Ortadoğu Projesi kimin başında patlıyor?
Türkiye´de yoksulluk sınırı beş bin Lira, açlık sınırı iki bin Lira, size veriyorlar bin- bin beşyüz Lira. Aradaki alacağınız için cennettetapu mu vadediyorlar?
Sizleri cehennem korkusu ile, cennet vaatleriyle oyalarken bu dünya kimlere cennet oluyor?
Kendileri yanılınca “Allah affetsin” derken başkaları yanılınca nedenzindanlara atıyorlar?
Sözüm sana işçi sınıfı!
“…Evreni öğrendim / Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim. / Sonunda evreni aydınlatabilmek için / Önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim. / Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini. / Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, / bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim…”
Diyor Mevlana ve devam ediyor:
“Düşünmeyi öğrendim/Sonra, kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim. /Sonra, sağlıklı düşünmenin,/kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.”
Peki, sen ne diyorsun?
Kalıpları yıkarak düşünmeyi öğrenebilecek misin?


Mahmut TEBERİK

26.09.2017 18:27:58

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI