STRES HASTA EDİYOR!
Manşet Haber 11.10.2018 00:58:43 0

STRES HASTA EDİYOR!

STRES HASTA EDİYOR!

Acıbadem Adana Hastanesi Psikoloji Uzmanı Hande Nacar Baş“Stres ve Stresle Başa Çıkma Yöntemleri” hakkında,Çukurova Kalkınma Ajansı çalışanlarına bilgi verdi. Çağımızın en önemli sorunlarından biri haline gelen stresin evreleri ve kontrol altına almak için yapılması gerekenler aktarıldı.
Stres, çağımızın en büyük sorunlarından biri. Modern hayatın getirilerinden biri olan stres, hem fiziksel hem de psikolojik sağlımızı önemli derecede etkiliyor. Özellikle de bazı meslek gruplarında stres, kişiyi diğerlerine göre daha etkisi altına alıyor. İşte Acıbadem Adana Hastanesi, Çukurova Kalkınma Ajansı çalışanları için, stres ve başa çıkma yolları konusunda kişinin neler yapabileceğine dair bilgilerin verildiği bir seminer düzenledi. Bu seminere konuşmacı olarak katılan Psikolog Hande Nacar Baş, stresin alarm reaksiyonu, direnç dönemi ve tükenme olmak üzere 3 dönemi olduğunu ifade etti. Alarm reaksiyonunda belirtilerin farkına varıldığı, dirençte içerisinde bulunulan ruhsal durumu inkar etme ve tükenme döneminde stresin migren, ülser gibi fiziksel hastalıklara dönüştüğü dönem olduğunu vurguladı.
Psikolog Baş, tükenme döneminin uzun sürmesi durumunda stresin, dolaylı yoldan da olsa birçok fiziksel rahatsızlığın sebeplerinden sayılabileceğini söyledi. Onkolojik hastalıklar başta olmak üzere kardiyovasküler ve gastroenterolojik hastalıklar, migren atakları, kas ağrıları, uyku ve yeme bozukluklarında stresin etkilerinden bahsetti. Psikolog Baş; “Son günlerde psikologların danışmanlığına ihtiyaç duyan danışanların ortak özelliğinin hemen hemen hepsinin stresi uzun müddet hissetmelerine rağmen hayatlarında değişiklik yapma gereği duymamalarıdır. Zamanla sırtlandıkları yükler fizyolojik veya psikolojik rahatsızlıklara dönüşmekte, kişilerin hayatın yükünü kaldıramadıklarında destek alma ihtiyacı zorunluluk haline gelmektedir” dedi.
Kendinize zaman ayırın
Stresi kontrol altına almak için yapılması gerekenlere de değinen Psikolog Baş, “Stresle baş etmenin öncelikli yolu, kendi ihtiyaç ve düşüncelerimizi ikinci plana atmamak, geçirdiğimiz her gün kendimize mutlaka zaman ayırmaktır. Stres kendisini bir hastalık ya da rahatsızlığa çevirmeden kendi ruhsal ve bedensel sağlığımıza yatırım yapmak gerekir. Ertelenen hayatlar strese kapılarını daha kolay açarlar. Her gün kendiniz için ayıracağınız bir saat, stresin yakanıza yapışmasını engelleyecektir” dedi.
Stresi eve taşımayın
Stresi ev hayatına, eşine ya da çocuklarına yansıtmak kişinin aile içi problemler yaşamasının başlıca sebeplerinden olduğunu belirten Baş, aileye yapılan psikolojik yansıtmaların stresi azaltmasının aksine arttıracağını söyleyerek, aile içi problemlerin başlıca sebebinin kişilerin yaşadığı stres olduğunu vurguladı. Yukarıda bahsi geçen durumların kişinin günlük yaşamını fazlasıyla etkilediği durumlarda uzman hekimlerden mutlaka destek alınması gerektiğinin altını çizdi.
Her dönemin belirtisi farklı
Reaksiyon Dönemi
Uyku Bozukluğu
İştah Problemi
Kalp Çarpıntısı
Ateş Basması & Terleme
Nefes Darlığı
Direnç Dönemi
Stresle yaşadığı aksiyon almadığı
Kişi uzun süre bu belirtileri hissettiği
Çözümleri ertelediği
Tükenme Dönemi
Depresyon başlangıcı
Anksiyete başlangıcı
Migren, ülser, gastrit vb fiziksel hastalıklara



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°