SU BİR TEMEL İNSAN HAKKIDIR. SU KİRLENMEZ, KİRLETİLİR

SU BİR TEMEL İNSAN HAKKIDIR. SU KİRLENMEZ, KİRLETİLİR

Elbistan’da 32 Bin Kişiyi Zehirleyen Su Değil İçme Suyunun Yönetilme Şeklidir

Su doğada kendine has kimyası olan bir bileşik olarak yaşamın kaynağı olarak zorunlu bir ihtiyaçtır. Susuz yaşanmayacağı için temiz su içilmesi aynı zamanda temel bir insan hakkıdır. Ve bu hak devletlerin güvencesi altında olmak zorundadır. Bu bağlamda insan ihtiyacı olan su metalaşmamalıdır.

Temiz Suları İle Bilinen Elbistan’da Bugünlerde Sularının Kirlenmesi İle Halk Zehirlenmektedir.
Sağlıklı yaşam ve sürülebilir yaşam için gittiğimiz Kahramanmaraş’ın en büyük ilçesi Elbistan ilçemiz bugünlerde toplumun nerdeyse % 20’si zehirlenme belirtisi ile hasta hanelere koşmuş. Basına yansıyan bilgiler 3 günde 32 bin kişi (yaklaşık 50 bin kişi etkilenmiş) şehrin su şebekesine karıştığı belirtilen su kirlenmesine bağlı şikâyetlerle hastalanmış. İlk belirtiler ve hastalardan alınan örneklerden bu ishale yol açan norovirüs denilen bir başka ifade ile yani bakteri ve virüslerin birlikte olduğunu mikrobun yol açması imiş. Bilemiyorum bu kadar insan aynı anda sulama suyundan kaynaklanan sağlık sorunu yaşadı mı? Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre günmüzde 2.5 milyar çoğunluğu az gelişmiş ve geleişmekte olan ülkelerde sağlıklı suya erişim sorunu yaşıyor. Ülkemizin başta Güneydoğusunda ve mega kentlerin kentlerin varoşlarında halen sağlıklı su bulamayan çok sayıda insanımızın olduğu raporlar ile tespitlidir.

Sorun Suda Değil Suyun Yönetilmesinde
Su doğada kendine has kimyası olan bir bileşik olarak yaşamın kaynağı olarak zorunlu bir ihtiyaçtır. Susuz yaşanmayacağı için temiz su içilmesi aynı zamanda temel bir insan hakkıdır. Ve bu hak devletlerin güvencesi altında olmak zorundadır. Bu bağlamda insan ihtiyacı olan su metalaşmamalıdır.
Mikrobun yol açtığı su kirlenme kavramını son yıllarda sıkça duyuyoruz. Geçen yıllarda Malatya’da da benzeri bir vaka yaşanmıştı ve yanlış hatırlamıyorsam ölümlü durumda olmuştu. Su doğada döngüsel olarak yenilendiği için ve yağmur suyu olarak topraktan yer altına geçtiği için doğal olarak filtre edilmekte ve temiz olarak yer yüzeyine canlıların istifadesine açılmaktadır.
Doğanın bütün canlılara sunduğu suyun bir şekilde tek elden tutulması kabul edilemez. Eskiden beri suyun kontrolü kamu eli ile yönetilir. Kamu çoğu yerde insanın ihtiyacını parasız sağlar ancak ihtiyaç fazlasını para ile hizmet bedeli olarak belirler. Bu bağlamda su konusu beklenenin de ötesinde bir sorun olarak ileride insanlığın önüne çıkacaktır.

Doğada Su Kirlenir Mi? Yoksa Kirletilir mi?
Elbistan’daki sorun suda değil su kaynaklarının yönetilmesinde kaynaklanıyor. Suların sağlıksız ortamlarda depolanması, klorlanmama, sağdan soldan kanalizasyon sularının karışması, endüstriyel kirliliğin sulara karışması gibi birçok nedenden dolayı sular kirlenmiş olabilir. Elbistan’da anladığım kanalizasyon suyu akarsulara karışmış akarsu da içme şebekesi suyuna karışmış. Tam bir yönetimsizlik sorunu olduğu anlaşılıyor. Muhtemeldir ki bu su uzun zamandır içiliyordu. Suların metalaştırması ve özeleştirmesi ile bir insan hakkı olan ve zorunlu tüketim ürünü olan doğanın önemli parçası insana para ile satılması ileride bu tür sorunların ötesinde yeni problemler yaratacaktır.
Bir toprak bilimcisi olarak içtiğimiz sular toprak gibi dünyanın en güçlü filtresinden geçtiği için temiz olarak gönül rahatlığı ile binlerce yıldır insan nesli içmektedir. Ancak günümüzde kentlerin kanalizasyonu yolu ile insanın tükettiği katma değeri yükseltilmiş gıdalar ve kullandığı değişik tüketim malzemeleri nedeniyle kanalizasyonlar ciddi anlamada kirlilik nedeni olarak belirtilebilir. Ayrıca son yıllarda kontrolsüz açılan su kuyuları ve orada bekleyen suların klorlanmaması sonucu tüketilmesi ile de söz konusu mikrobik bulaşma olabilir.
Ancak söylemek istediğim bizler geçmişte en sağlıklı suları bu dağlarda içerdik. Diyalektikte temel bir ilke vardır 'Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz' yani su sürekli hareket halinde oluğu için suya katılan her nesne ortamdan uzaklaşır. Bu nedenle su kir tutmaz denir. Sular doğasına bırakılsaydı bugün suyun içine karışmış olan mikropların insan bedeninde yaratığı zehirlenme olmayacaktı.
Sorunun suyun kendisinden değil suyun yönetilmesi/yönetilememesi ve metalaştırılması sürecinden kaynaklandığını bilmesek ve/ya belirtmesek sorunun üstesinden gelemeyiz. Herhalde kapitalizmin insana dayattığı yaşamın getirdiği yer burası olsa gerek. Endüstriyel gıdalar, endüstrileşmiş ve insanlığa aylar sonra para sunulan bayat su kullanımı insan sağlığı için alarm veren sağlık sorunlarının başında geldiğini söylersek abartmamış oluruz. Konu geniş olarak işlenmeye değer.

Elbistan’ın Doğası Ve Suyu Çok Temizdi
Göçebe olduğumuz 1970 öncesi yazları hayvanlarımızı otlatmak ve serinlemek için Elbistan yakınındaki Koç dağı mevkisindeki konaklama yerlerimiz şimdiler de ne durumda bilmiyorum. Çocukluğumda kuzu güttüğüm, her tarafında diz boyu çayır-çimenlerin olduğu ardıç ve Kamalak ağaçlarının kokusunun çok uzaktan his edildiği her tarafı badem ağacı olan yaylalarımızı yeniden görmek isterim. O dönem her ilkbaharda 8-9 günde konar-göçer olarak birkaç çeki hayvanı (at ve merkep sırtında) ile zorunlu ihtiyaçlarımız olan yatak, birkaç parça giyecek, yemek pişirme kapları, un, bulgur ve çok zorunlu yiyecek malzemesi yanımıza alınırdı. Hayvansal gıdalar ile beslenildiği için gıdalar berberimizde götürdüğümüz koyun keçi ve ineklerden sağlanırdı. Doğadan topladıklarımız (değişik otlar, sebzeler ve mantar) ve hayvansal gıdalar ile hazırladığımız öğünlerdeki yemeklerimizin ağızda bıraktığı tadı şimdi bile hafızamda tazeliğini koruyor.
Soğuk suları ve kar sularının tadına söylenecek bir şey yok. Hayvanlarımız kışın vadilerde tutulan kar sularının yazın kurnalarda eritilmesi ile su içerlerdi. Hemen her yerde vadilerde şarıl şarıl akan sularımızda mikrop yoktu. O dönemde çok da ciddi sağlık sorunu yaşadığımızı da hatırlamıyordum. Adını yerden ayran gibi öbek öbek köpüren sudan alan Ayran pınarında içtiğimiz suları bırakın sağlığımızı bozmayı, tam tersine ilaç gibi gelirdi. Gerçekten her yönü ile bölgenin suları çok kaliteli.
Şimdilerde Elbistanda 32 bin insanımız içme suyundan kaynaklanan zehirlenme ile sağlık sorunu yaşıyor. Yani sağlık için 45 yıl önce gittiğimiz Elbistan ilçemizde bugün içilen surlardan insanlar zehirleniyor.

Sevgili hemşerilerimize geçmiş olsun, hepsine sağlık diliyorum. Güzel doğalarına sahip çıksınlar doğadan kopmasınalar dilerim. Tekrar geçmiş olsun

Prof. Dr. İbrahim Ortaş, iortas@cu.edu.tr

29 Ağustos 2016 Adana

İbrahim ORTAŞ

31.08.2016 09:33:05

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.


VALİ KÖŞGER’DEN GÜVENLİ VE DÜZENLİ TRAFİK VURGUSU

NAZIM ALPMAN YAZDI/ DEVLET 1 MAYIS’A SAYGI GÖSTERSİN!

KUŞ GRİBİ YUMURTA FİYATLARINI ARTIRDI

KARNAVAL KOMİTESİNDEN MEKTUP VAR

ZEYDAN KARALAR’DAN MHP İL BAŞKANINA “SİNEK” CEVABI

YERLİ SUSAM İÇİN  YERLİ ÜRETİM HAMLESİ

ÇUKUROVA BELEDİYESİ TENİS TURNUVASI BAŞLADI

FATİH GÜLER GÜVEN TAZELEDİ

18 İLDEN 400 SATRANÇ SPORCUSU ADANA’DA YARIŞTI

CHP’Lİ BULUT: TASARRUFU SARAYDAN BAŞLATIN

SEYHAN NEHRİNDE GONDOLLA GEZDİLER

"YALANA VE ŞANTAJA ASLA BOYUN EĞMEYECEĞİZ"

CHP GERÇEĞİ YAYINLADI

ADANA’DA 23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI KUTLAMASI

GÜNÜ FOTOĞRAFI:

RESMİ AÇILIŞISI HİSARCIKLIOĞLU YAPTI

CHP’DEN 23 NİSAN KUTLAMASI