SURİYE VE ÜNİVERSİTE SORUNU:
Manşet Haber 20.10.2019 22:12:25 0

SURİYE VE ÜNİVERSİTE SORUNU:

SURİYE VE ÜNİVERSİTE SORUNU:

Suriye ve üniversite sorunu: Bilim basiret değil, kapılara ve kafalara kilit

Suriye sorunu, Kürt sorunu, fakirlik veya zenginlik sorunu, adalet sorunu, sorunların çoğu aynı zamanda üniversite, bilim ve akademi sorunu mu? Üniversitelerimiz, akademilerimiz başka bir halde olsaydı Kürt sorunu da Suriye sorunu da din sorunu da kadın (daha doğrusu erkek) sorunu da başka şekillerde hallolabilir miydi? Hatta çok fazla sorunlaşmadan, daha başından bir soruna dönüşmeden ortak yaşama dönüştürülebilir miydi?
Türkiye’de beyin gücü pek kullanılamadığından, akıl ve bilimden pek yararlanılamadığından tüm sorunlar birikiyor, üst üste biniyor, altından çıkılmaz bir hal alıyor ve sonuçta hep birlikte altında eziliyoruz. Kafa, akıl, bilim çalışmazsa baskı korku çalışıyor, çatışma ve sorunlar artıyor.
Suriye sorunu aynı zamanda ülkenin, bölgenin ve tüm dünyanın eğitim ve üniversite sorununu gösteriyor.
Konu yanlış anlaşılmasın, sorunları pedagojikleştirmek hiç de doğru olmaz, pek çok sorunun kaynağı ve oluşturucusu elbette okullar ve öğretmenler, üniversiteler ve hocalar değil, ancak tüm bunlar eğitim ve akademiyle doğrudan ilgili, tanımlanması ve çözüm arayışlarında ana roller, yol gösterici olacak bilgi bilim olacak.
Doğru gerçek bilgi olmadan doğru hüküm kurulamaz, doğru hüküm kurulamazsa doğru eylem yapılamaz. Onun için üniversiteler bir ülkenin en üst bilgi kaynağıdır, diğer yetkililer üniversitelerin bilgi araştırma önerilerini dikkate alarak karar ve eylemlerini düzenlemek durumundadır.
En önemli sorunlardan biri, sınırdaşımız olan Irak ve Suriye başta olmak üzere bölge halklarının iç ve bölgesel çatışmalarıdır. Peki, YÖK ve üniversiteler bu konularda ne yapıyor?
YÖK’ÜN AÇIKLAMASI: ‘DUA EDİYORUZ’
YÖK’ten yapılan açıklama şöyle: “Kahraman Türk ordumuzun başlatmış olduğu Barış Pınarı Harekâtı’nın zaferle neticeleneceğine inanıyoruz, bunun için dua ediyoruz.
Memleketimizin güvenliği ve bölgede barışın tesis için sefere çıkan kahraman Mehmetçiliklerimizi Allah korusun, yâr ve yardımcısı olsun…
YÖK Başkanlığı”.
İSTANBUL ÜNİVERSİTESİNİN AÇIKLAMASI: ‘KAHRAMAN MEHMETÇİKLERİMİZİN ALLAH YARDIMCISI OLSUN’
'Ülkemize yönelik terör tehdidini bertaraf ederek oluşturulacak güvenli bölge sayesinde Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmelerini sağlayacak, tüm bölgeye barış ve huzur getirecek Barış Pınarı Harekatı’nda Allah kahraman ordumuzu korusun ve yardımcısı olsun.
İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü”.
Başka bir üniversite biraz daha geniş bir açıklamada bulunmuş, üniversite üniversite açıklamalara bakabilirsiniz; bu açıklamalar YÖK’ün ve üniversite sitelerinin açılış mesajı olarak karşımıza çıkıyor.
Hem yurttaşlarımızı, hem tüm dünya halkını ne kadar haklı, barışçıl olduğumuzu, ne kadar kahraman olduğumuzu, her girdiğimiz “operasyonu” nasıl da “fetih” ile bitirdiğimizi, kazandığımızı el aleme deklere ve dikte etmiş oluyoruz. (El alem herkes de bilsin ki, buna savaş denemez, işgal hiç denemez, YÖK ve üniversiteler bu konularda yıllardır pek çok çalışma yapmış bulunuyor, olsa olsa bunun adı “operasyon” olabilir. Zaten “Adana mutakabatı” da hâlâ geçerli bulunuyor).
Bakın İncirlik de orada duruyor. Hem de nükleer başlıkları ile birlikte. YÖK ve üniversiteler İncirlik’teki nükleer başlıkların yanında duruyor.
KURUM E-POSTALARI KONTROL ALTINDA: POSTA ATILAMIYOR VEYA ALINAMIYOR
Üniversite kurum e-postaları üzerinden posta gönderimini bile sıkı bir denetime bağlamış, zavallı çok yazıp çizen, üniversitemizin en çok yayını ve araştırması olan bir akademisyen arkadaşım -üniversitelerin, eğitimin sorunlarına da her fırsatta değinmeye çalışan bir hocam- arıyor, yine benim e-postaları bir yerlerde engellemişler diyor. “Ne yazmıştın” diyorum. “Çin üniversitelerinin durumunu ve geleceğini yazmıştım”.
Üniversiteler ifade özgürlüğünü bile yok sayıyor ki, Suriye sorunu bu kafayla nasıl çözülecek?
ÜNİVERSİTELER KİLİTLENMİŞ DURUMDA, KAPILARA DA KAFALARA DA BEKÇİ KOYULMUŞ, KİLİT VURULMUŞ DURUMDA
Devlet üniversiteleri hükümetin, AKP’nin sözcüsü olmuş, Anayasa Mahkemesi kararlarına karşı bile açıklamalarda bulunuyor. Ama ortada hiçbir ciddi soruna yönelik ciddi bir araştırma veya açıklamaya müsaade etmiyor.
Paranın, dinciliğin, partilerin, hükümetin sözcüsü rolüne, daha kötüsü sözcü bile değil onların açıklamalarının “meşruiyet” aracı konumuna düşen üniversiteler adında ne varsa inkar eder duruma gelmiş durumda.
Resmi yöneticileri denetleyici olan “bilgi kurumlarıdır” (üniversitelerdir) ve daha farklı düzeyde de “Sayıştay” ve “mahkemelerdir”. Üniversite bu halde ise mahkemeler zaten başka bir halde demektir.
Hükmedenler “Sen hiçbir soruna karışma ama ne ben dersem öyle açıklama yap, benim dediklerimi doğru olarak kabul et” anlayışı; hatta daha ötesi “Ben demeden de sen kendine vazife çıkar, ben ne dersem, sen haklısın de, açıklama yap” noktasına gelmiş bulunuyor.
Sorun nasıl tanımlanacak ve nasıl çözülecek? YÖK ve üniversite üst yönetimlerinin derdi bu değil. Kendi başına sorunu görüp bir şeyler araştırmaya, yazıp çizmeye çalışanlara da dolaylı, doğrudan kötek gösteriliyor. Kimse de cesarete edemiyor, çünkü cesaret ederse, bundan rektörler ve mahkemeler kendilerine görev çıkarıyor: “Doğru bildiğini söyleme cesaretini gösterenin cesaretini kır, ona haddini bildir. Yoksa sen niye orada ne güne duruyorsun!”
Böyle demesine bile gerek yok, zaten yöneticiler gerekli disiplini edinmiş durumdalar.
Tüm üniversitelerimiz kilitlenmiş durumda, kafalarına kilit vurulmuş durumda. Hemen tüm yöneticiler “bekçilik” rolüne düşürülmüş durumda.
Maalesef Suriye gibi yakın ve uzak gelecekte çok büyük sorunları, dramları, faturaları olacak bir konuda bile üniversiteler ancak susturuluyor, belli bir hizada “hazır ol”da tutuluyor.
Bilim ve akıl yoksa, bilince dayalı bir basiret ve ahlâk yoksa, bilgi temelli erdem ve bilgelik yoksa bu ülke de bölge ve insanlık da daha çok çekecek demektir. Türkiye ise bu kafayla en ağır bedelleri ödeyenlerden biri olmaya aday gözüküyor.
Suriye sorunu aynı zamanda üniversitelerimizin durumunu gösteriyor. Okul ve üniversitelerimiz adına yaraşır hale gelebilirse Suriye sorununa da başka çözümler bulabiliriz.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°