Manşet Haber 5.07.2019 03:46:50 0

'TABELALARIN DEĞİŞMESİ YETERLİ DEĞİL”

'TABELALARIN DEĞİŞMESİ YETERLİ DEĞİL”

Adana ESOB Başkanı Nihat Sözütek, kayıt dışı işyeri çalıştıran Suriyelilerin haksız rekabete neden olduğuna dikkati çekerek, 'Arapça tabelalara Türkçe standartı getirilmesiyle ilgili başlatılan çalışmayı olumlu buluyoruz. Ancak Arapça tabelayla mücadelenin yanı sıra Suriyeliler tarafından işletilen sağlıksız ve kayıt dışı işyerleriyle de mücadele edilmesini bekliyoruz' dedi.
Adana Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (Adana ESOB) ve Minibüsçüler Odası Başkanı Nihat Sözütek, Arapça tabelalara Türkçe standartı getirilmesi ve İçişleri Bakan Yardımcısı ve Bakanlık Sözcüsü İsmail Çataklı'nın, Arapça tabelaların ülke genelinde kademeli olarak kaldırılacağı yönündeki açıklamasıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu. Arapça tabelaların hem Türkçe'nin yozlaşmasına hem de görüntü kirliliğine neden olduğunu dile getiren Birlik Başkanı Nihat Sözütek, uygulamayı geç kalınmış bir karar olarak niteledi. Başkan Sözütek, 'Öyle mahalleler var ki Arapça tabeladan geçilmiyor. Mahalleden içeri girdiğinizde Türkiye'de misiniz, yoksa Suriye'de mi kafanız karışıyor. Bunlara bir çeki düzen verilmesi gerekiyordu. Bu bağlamda atılan adımı olumlu buluyor, İstanbul'da hayata geçirilen uygulamanın en kısa zamanda tüm Türkiye'ye yayılmasını bekliyoruz. Bunun yanı sıra Arapça tabela konusunda gösterilen hassasiyetin, yabancı tüm tabelalara gösterilmesi gerektiğini düşünüyoruz' diye konuştu.
Adana ESOB Başkanı Nihat Sözütek, uygulamanın Arapça tabelayla sınırlı kalmaması, Suriyelilerin işlettiği sağlıksız ve kayıt dışı işyerleriyle ilgili de etkin bir mücadele yapılması gerektiğinin altını çizdi. Başkan Nihat Sözütek, 'Hemen her platformda esnaf ve sanatkarlarımızın yaşadığı sıkıntıları dile getiriyor, feryatlarını yetkililere duyurmaya çalışıyoruz. Esnafımız borç içinde. Evine ekmek götürmeyecek hale gelmiş. Siftahsız kepenk kapatan, aldığı kredi ve borçlarla ayakta durmaya çalışan esnafımız, bir yandan vergi, SGK, Bağkur primi, dükkan kirası ve yanında çalıştırdığı personelin maaşını ödemekte zorlanırken, bir yandan da kayıt dışı işyeri çalıştıran Suriyelilerle adaletsiz ve haksız bir şekilde rekabet etmek zorunda bırakılıyor. Ayrıca hijyen kurallarına uyulmayan kayıt dışı işyerleri halk sağlığını tehdit ediyor. Hem vatandaşımızın sağlığının, hem de vergisini, SGK, Bağkur primlerini düzenli ödeyen, emeğiyle, varlığıyla ülkeye hizmet eden, üretim ve sağladığı istihdamla ekonomiye destek olan esnafımızın korunması ve faaliyetlerini sürdürebilmesi için kayıt dışı işyerleriyle ilgili etkin bir şekilde mücadele yürütülmesini bekliyoruz. Suriyeliler başta olmak üzere yabancı uyrukluların çalıştırdığı işyerlerinin kayıt altına alınması en azından esnafımızın rekabet gücünü arttıracaktır' ifadelerini kullandı.

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°