TÜRKİYE KRİZDE ADANA’DA BUNDAN NASİBİNİ ALDI
Manşet Haber 14.10.2019 14:45:28 0

TÜRKİYE KRİZDE ADANA’DA BUNDAN NASİBİNİ ALDI

TÜRKİYE KRİZDE ADANA’DA BUNDAN NASİBİNİ ALDI






Adana Büyükşehir Belediye Başkanı  Zeydan Karalar, Adana’nın daha yaşanabilir bir
kent haline gelmesi için, insan odaklı, geniş, yeterli yeşil alanı bulunan
konut alanlarına ihtiyaç olduğunu belirtti.





Özel bir firmanın  konut-yaşam alanı açılışına katılan Büyükşehir
Belediye Başkanı Zeydan Karalar, yeni konut alanlarının insanın her türlü
ihtiyacına cevap verecek şekilde planlanıp, insan odaklı uygulamaya
geçirilmesiyle, Adana’nın daha yaşanabilir bir kent haline geleceğini söyledi.





MİLLETİN HAKKINI YEMEYEN HERKESİN YANINDAYIZ





Milletvekilleri, oda başkanları, sivil toplum kuruluşları ve Adanalıların katılımıyla gerçekleştirilen etkinlikte, açılışı yapılan yaşam konutlarının sahiplerine, şehircilik adına güzel işler yaptıkları için teşekkür eden Başkan Zeydan Karalar, “Adana’nın her karış toprağında, her mahallesinde, kentin güzelleşmesi, doğru yönde evrilmesi, dönüşmesi için katkı sağlayan, projeler yapan herkese minnettarım. Adana için yapılan her iş, Adana adına bir ileri gidiştir. Adana ileri gitmeyi, hatta yürüyerek değil, koşarak ilerlemeyi hak etmektedir. Biz de doğru iş yapan, milletin hakkını yemeyen herkesin yanındayız” dedi.









Seyhan Belediye Başkanı olduğu dönemde; mimarlar, müteahhitler ve yapı
denetçilerinin tamamıyla bir araya geldiğini söyleyen Başkan Zeydan Karalar,
“282 binanın ruhsat aldığını fakat iskan alamadığını söyledim. Çünkü ruhsatı
almış, bunun üzerine binlerce metrekare inşaat yapmış. 12 kat için ruhsat almış,
18 kat yapmış. Ya da 5 bin metrekare inşaat için ruhsat almış, 7 bin metrekare
inşaat yapmış. Buna iskan verme şansınız yok. Verdiğiniz zaman içeri
girersiniz. Ayrıca bir vicdan meselesidir bu. Zaten vermedik. Şimdi burada
konutları görüyorsunuz. Yeşil, havadar, olağanüstü geniş, refah… Böyle çalışan
müteahhitlerin yanındayız” diye konuştu.





İNŞAAT OLMAZSA EKONOMİDE DURGUNLUK OLUR





Türkiye’nin bir kriz içinde olduğunu ve Adana’nın bundan nasibini aldığını
kaydeden Başkan Zeydan Karalar, şöyle devam etti: “ İnşaat olmazsa ekonomide
durgunluk olur. İnşaatı hareketlendirmek lazım ve biz de bunun için mimarlarla
ve müteahhitlerle sürekli birlikte çalışıyoruz. Tabii ki vatandaşın hakkını
hukukunu yemeden, onların işini nasıl yaparız diye birlikte çalışıyoruz. Umarım
yakında çalışmalarımız sonuç verecek ve onlar da rahatlayacaklar.”





GÜZELLİKLERİMİZİ YAYMAK GİBİ DE BİR SORUMLULUĞUMUZ VAR





Sıradan bir belediye başkanlığı yapmamaya kararlı olduğunu belirten Başkan
Zeydan Karalar, şunları söyledi: “Artık belediye başkanlarının kendisine oy
veren partilileri işe alan, kendisine oy veren partilileri göreve getiren
yönetici sınıfından çıkması gerektiğini düşünüyorum.





Elbette bize oy veren herkese karşı sorumluyuz ama Adana’nın tamamına karşı
da sorumluyuz. Yaptığımız işlerin kentin bütününce takdir edilmesini istiyoruz.
Bunun gereklerini yerine getirmeye çalışıyoruz. Eğer kentinizde Türkiye’nin
tamamını, dünyayı ilgilendiren bir güzellik varsa, bunu açığa çıkarıp, dünyaya
yaymak gibi de bir göreviniz olmalı. Sadece Adana’ya karşı değil, ülkeyi ve
dünyayı ilgilendiren bir güzelliğiniz varsa, ülkeye ve dünyaya karşı da
sorumlusunuz. Şehremininin görevleri arasında bu da olmalıdır. Biz öyle
yapıyoruz. Adana lezzet diyarı bir memlekettir. Böyle bir konuda Adana’nın
UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı’na dahil olmaması bence düşünülemezdi. İşte
dünyanın Adana’yı lezzet diyarı olarak tanımasını sağlamak üzere harekete
geçmek bize düştü. Pudu Hepa’nın doğduğu, dünyada barış antlaşmasını yapan ilk
kadının Adana’da, Tatarlı Höyük’te olduğunu da dünyaya duyurmak gerek.
Memlekette değerlendirilmeyen ne güzellik varsa değerlendirmek, duyurmak bizim
vazifelerimizin arasındadır.”





HERKES KENDİ KAPISININ ÖNÜNÜ TEMİZ TUTARSA





Adana’nın eski bir kent olduğunu da sözlerine ekleyen Başkan Zeydan
Karalar, konuşmasını şöyle tamamladı: “ Adana ne yazık ki görüntüsü kirli bir
kent. Hepimizin görevi Adana’nın bu kirli görüntüsünü ortadan kaldırıp, gurur
duyduğumuz bir kent haline getirmek olmalıdır.





Tabii burada bütün iş belediye başkanlarına yıkılırsa, başarılı olmak
mümkün değildir.





Herkes kendi kapısının önünü temiz tutarsa, kent temiz olur. Bu konuda her
vatandaşımızın üzerine düşeni yapmasıyla ve tabii bizim de denetleme görevini
yerine getirmemizle, bu kent daha temiz, daha düzenli ve daha yaşanabilir bir
hale gelecektir. İş birliği ve güç birliği yaparsak dünyada cazibesi olan bir
kent haline gelebiliriz. Bu yolda başlayan çabalarımızı sürdüreceğiz ve
Adana’yı geliştireceğiz.”



YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°