“TÜRKİYE’DEKİ İŞLETMELERİN YÜZDE 95’İ AİLE İŞLETMESİ”
Manşet Haber 23.09.2018 23:08:35 0

“TÜRKİYE’DEKİ İŞLETMELERİN YÜZDE 95’İ AİLE İŞLETMESİ”

“TÜRKİYE’DEKİ İŞLETMELERİN YÜZDE 95’İ AİLE İŞLETMESİ”

Adana Sanayici ve İşadamları Derneği Başkanvekili Vedat Gizer, aile şirketlerinin serbest ekonomilerde önemli ve etkin bir rol üstlendiğini, yapılan istatistiklerin Amerika’da aile şirketlerinin milli hasılanın yüzde 49’unu oluşturduğunu, bir çok ülkede ise yüzde 75’lere varan bir oran yarattığını vurguladı.
ADSİAD’ın Aile İşletmeleri Derneği (TAİDER) ile birlikte ‘Aile Şirketlerinde Sürdürülebilirlik’ konulu toplantı konuşan Vedat Gizer, dünya çapında çalışan nüfusun yüzde 75’ini istihdam eden aile şirketlerinin Türkiye ekonomisinde de önemli bir payı bulunduğunu dile getirerek şöyle konuştu:
“Son verilere bakıldığında Türkiye’deki işletmelerin yüzde 95’ine yakınının aile işletmesi olduğu görülecektir. Küçük ve orta ölçekli işletmeler de dahil edildiğinde bu oran yüzde 98’ler seviyesine çıkmaktadır. Ekonominin tüm dünyada kritik aşamada olduğu ve Türkiye’nin yaşadığı daralma da göz önüne alındığında ekonomistlerin, yöneticilerin aile şirketleri üzerine yoğunlaşmaları gerektiği açıktır. Yüksek işsizlik rakamlarını aşağı seviyelere çekmenin en önemli yollarından biri de aile şirketlerine yeni iş olanakları, yatırım alanları açmak ve bu yatırım imkanlarını kolaylaştırmak olmalıdır. Özellikle küçük aile işletmelerinde yönetici ve sahiplik zincirinin aynı düzlemde ilerlemesi ürünün pazara kolayca ve daha hızlı sunulmasına imkan vermektedir. Bu avantajın doğru kullanılması ve ileri seviyelere yükseltilmesi Türkiye ekonomisinin düzlüğe çıkma mücadelesinde önemli bir yol gösterici olacaktır. Aile şirketleri de rekabetçi yapısını doğru kullanmalı, bu sayede daha uzun ömürlü ve sürdürülebilir bir yapıyla ekonomiye büyük katkı sunmaya devam etmelidir.”
TAİDER Yönetim Kurulu Başkanı Aydın Öğücü ise, TAİDER’in 2012 yılından bu yana “Ailede Birlik, İşletmede Sürdürülebilirlik” misyonu ile aile şirketlerinin genlerinde var olan sürdürülebilirlik kavramını güçlendirmeyi amaçlayan etkinlikler gerçekleştirdiğini belirtti. Öğücü, konuşmasında kurumsallaşmanın, aile şirketleri tarafından aşılması gereken en önemli aşılması zorluklardan birisi olduğuna değinerek “Bir kurumun içinde çalışan herkes, o kurumun karşılaşabileceği her durumda ne yapılacağını, herhangi bir talimat almaksızın biliyor ve yine herhangi bir talimat almaksızın yapıyorsa, o zaman kurumsallaşma yolculuğu başlamış demektir. Kurumsallaşma olmadan, aile şirketleri maalesef yeteri kadar uzun yaşamıyor” dedi.




YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°