TÜRKİYE’NİN EN ÇOK ‘OTOPSİ YAPAN SAVCISI’NA ŞİİRLİ VEDA
Manşet Haber 17.05.2018 19:17:41 0

TÜRKİYE’NİN EN ÇOK ‘OTOPSİ YAPAN SAVCISI’NA ŞİİRLİ VEDA

TÜRKİYE’NİN EN ÇOK ‘OTOPSİ YAPAN SAVCISI’NA ŞİİRLİ VEDA

Adana Adliyesi’nde görev yaptığı 8 yıl boyunca yaklaşık 500 gün nöbet tutan ve 2 bine yakın otopsiye katılan, çalışma azmiyle meslektaşları arasında ‘Efsane Savcı’ olarak adlandırılan Cumhuriyet Savcısı Mehmet Çömük yaş haddinden emekliye ayrıldı. Düzenlenen veda yemeğinde, Adana Cumhuriyet Başsavcısı Ali Yeldan, savcı hakkında yazdığı şiiri okudu.
3 çocuk babası Cumhuriyet Savcısı Mehmet Çömük, 1982 yılından bu yana Türkiye’nin dört bir yanındaki adliyelerde görev yaptı. Adana Adliyesi’ne 2010’da atanan Savcı Çömük, 8 yıl boyunca hem kendi nöbetini hem de hasta olan, mazereti bulunan, izinde olan birçok meslektaşının nöbetini tuttu. Ortalama yılda 12 nöbet tutan Cumhuriyet Savcılarının olduğu Adana Adliyesinde Çömük, bu süre içinde yaklaşık 500 nöbet tutarken, 2 bine yakın da otopsi yaptı. Bu sayıyla Türkiye’nin en çok nöbet tutan ve otopsi yapan savcısı olduğu belirtilen Çömük, yaş haddinden emekliye ayrıldı.
‘EFSANE SAVCI’ OLARAK ANILIYORDU
Adliyede ‘efsane savcı’ olarak anılan Çömük’ün emekliye ayrılması nedeniyle Adana Göltepe Eğitim Tesisleri’nde veda yemeği düzenlendi. Adana Cumhuriyet Başsavcısı Ali Yeldan, Adalet Komisyonu Başkanı Mehmet Ali Çolak ile çok sayıda yargı mensubunun katıldığı veda yemeğinde konuşan Savcı Çömük, görev yaptığı süre boyunca adalet sistemine olan güveni arttırmaya çalıştığını söyledi. Adana Adliyesi’nden ve mesleğinden çok mutlu ayrıldığını kaydeden Çömük, “Adaletli olarak mesleğimi yüceltmenin ve bayrağı ülkemin gençlerinin eline bırakmanın haklı gururunu yaşıyorum. Çalışmayı çok seviyorum ancak zorunlu olarak emekliye ayrılıyorum. Bana gösterilen ilgiden dolayı herkese çok teşekkür ediyorum” dedi.
BAŞSAVCI’DAN VEDA EDEN SAVCIYA ŞİİR
Veda yemeğinde konuşan Başsavcı Ali Yeldan da, Mehmet Çömük’le birlikte çalışmaktan onur duyduğunu belirterek, “Mesleğimizin yüz akı Mehmet Çömük savcımızla ne kadar iftihar etsek azdır. Ben kendisine adliyemiz adına, emekleri adına, Adli Tıp Kurumu kapısındaki evladını, annesini, babasını yitiren insanlarımıza göstermiş olduğu şefkat adına teşekkür ediyorum. Onun emekliye ayrılması bizim için, yargı camiası için büyük kayıp. Emeklilik hayatında eşiyle, çocuklarıyla, torunlarıyla mutluluk, sağlık ve huzur diliyorum” dedi. Başsavcı Yeldan, veda yemeğinde savcının emekliye ayrılması nedeniyle yazdığı ‘Giderken Savcı Çömük’ başlıklı içinde “Adli Tıp’ın kapısında/Toplantının sol başında/Her zaman 18 yaşında/ Bulunur Savcı Çömük” dizelerinin de bulunduğu şiirini de okudu. Konuşmaların sonunda, Savcı Mehmet Çömük’e aralarında ceza infaz kurumlarında hükümlülerin de yaptığı ürünlerin bulunduğu çeşitli anı hediyeleri verildi. Duygu dolu anların da yaşandığı veda yemeğinde, meslektaşları da Savcı Çömük’le ilgili yaşadığı anılarını anlattı. ‘Efsane Savcı’ Adana Adliyesi’ndeki çalışma arkadaşlarıyla tek tek vedalaşıp görevinden ayrıldı.


YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°