TÜRKÜLERİYLE ANILDI
GÜNCEL 24.03.2017 12:41:13 0

TÜRKÜLERİYLE ANILDI

TÜRKÜLERİYLE ANILDI

Adana Büyükşehir Belediyesi’nin organize ettiği konserde ünlü halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu ölümünün 44’üncü yıl dönümünde türkülerle anıldı.
Adana Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı’nın 75. Yıl Sanat Galerisi’nde gerçekleştirdiği Aşık Veysel’i Anma Konseri’nde Büyükşehir Belediye Konservatuvarı sanatçıları, Anadolu insanının aşkını, sevincini, mutluluğunu, hüznünü, acısını, hasretini ve ayrılığını anlatan Aşık Veysel türkülerini başarıyla yorumladı.
Etkinlikte, Aşık Veysel'in 'Uzun İnce Bir Yoldayım', 'Gelmez Yola Gidiyorum', 'Yastadır Ey Deli Gönül', 'Seherde Ağlayan Bülbül', 'Kara Toprak', 'Güzelliğin On Para Etmez', 'Yüce Dağ Başında', 'Çiğdem Der ki Ben Alayım', 'Anlatmam Derdimi Dertsiz', 'Bir Ulu Ağaçtan Bir Yaprak Düşse', 'Mecnun Gibi Dolaşırım', 'Ben Giderim Adım Kalır' gibi birçok türkü ve şiirleri seslendirildi.
Türkü dostlarının yoğun ilgi gösterdiği konserin sonunda Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü adına Başkan Danışmanı Mahmut Tülek, sanatçılara çiçek vererek, teşekkür etti.
Halk ozanı Aşık Veysel, 21 Mart 1973'te, Sivas'ın Şarkışla İlçesi’ne bağlı Sivrialan'daki şimdi müze olarak kullanılan doğduğu evde 79 yaşında yaşamını yitirmişti

YAZARLAR

İfral TURGUT

BAHARI BEKLERKEN Hüseyin Öğretmen Artvin’e atanmıştı. Kendisini sevdirdi yeni tanıdıklara. Derin dostluklar kurdu. Ev sahibi ile de dost olmuştu. Hüseyin’i evladı gibi seven ev sahibi artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırdı. İki genç birbirlerini beğendi ve evlenmeye karar verdiler. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi ama ailesi bu durumdan hiç memnun olmadı. Şiddetle karşı çıktılar. Çünkü kendilerinin de bir gelin adayı vardı. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Yaşananlar çeşitli problemler doğuruyor, problemler, beraberinde sağlık sorunlarını getiriyordu. Yıl, 1984. Bir gün kapı çalındı. Gelen kendisinden 12 yaş küçük, ama gençlik yıllarında birlikte futbol oynadıkları Sami Demirtuna idi. Sami yıllardır Almanya’da çalışıyordu. Orada meslek okuluna gitmiş, terapist olmuştu. Sami, “Nasılsın ağabey,” diye sorunca. Hüseyin, ona uzun uzun baktı… Bakışlarında hayata karşı duyduğu küskünlüğü, kırgınlığı ve tükenmişliği vardı. Cılız bir sesle, “Yorgunum dostum, yorgunum. Vefasız yıllara, vefasız yakınlarıma dargınım ,” dedi. Sami, Hüseyin’in elini tuttu, “Merak etme iyileşeceksin, yine tüm dostlar bir araya geleceğiz,” dedi. Sonra kalktı, kapıda veda ederken, Melahat Hanım, hastalığın adını söyledi: Kanser. Soğuk bir geceydi. Sami o gün yaşadıklarından çok etkilenmişti. Bir kağıt kalem aldı eline ve içini döktü kağıda. Şiir bittikten birkaç gün sonra, tekrar gitti arkadaşının yanına ve şiiri okudu. Hüseyin mutlu olmuştu. Sevindi, teşekkür etti. Daha sonra Sami şiiri, Selçuk Tekay’a verdi. Şiir aylar sonra şarkıya dönüştü. Sami bu sefer şarkıyı telefonda Hüseyin’e dinletmek istedi. Heyecanla çevirdi numaraları. Telefondaki ses buz gibiydi: “Hüseyin Beyi kaybettik.” Baharı beklerken ömrüm kış oldu Gözümde her zaman biraz yaş oldu En güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık Tutmadı ellerim sıcak elleri Duymadım aşk denen tatlı sözleri Taşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık İçimde ateşler söndü kül oldu Aşk bahçem kurudu sanki çöl oldu Yar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artık Vefasız yıllara dargınım artık. HÜSEYİN’E KENDİNİ ANLATAN ŞARKIYI DİNLEMEK KISMET OLMADI. • AMA SİZ O ŞARKIYI SÖYLERKEN VEYA DİNLERKEN HÜSEYİNİ ANARSINIZ HERHALDE.

30.8° / 18.5°